20 Eylül 2024 Cuma

AKP'Lİ CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN ANAYASANIN 4. MADDESİ HAKKIINDA 4. GÜN KONUŞTU



Erdoğan 4. Madde Konusunda 4. Günde Konuştu
AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan 19.09 2024 günü yurtdışında iş yapan inşaat patronlarının başarı ödülleri törenindeki konuşmada konuya girerek “Anayasa'nın ilk 4 maddesiyle ilgili bizim açımızdan herhangi bir tartışma yoktur. Özellikle Cumhur İttifakı'nın böyle bir sıkıntısı, böyle bir derdi de yoktur” demişti, ancak iktidar içinde çatlak sesler sürdü…

AKP’de Anayasanın 4. madde polemiği: Orhan Miroğlu Zekeriya Yapıcıoğlu’nun açtığı kapıdan içeri girerek Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi bile teklif edilemez denen 4. Maddesinin değiştirilebileceğini ima ederek, “saçma sapan kavramları tedavüle sokarak sadece demagoji yapıyorlar.” Diyerek suçluyordu.

Erdoğan, Yapıcıoğlu’nun konuşmasından 4 gün sonra yanıt verdi…
Cumhurbaşkanı Erdoğan 4 gün bekledi; 4 gün toplumun nabzını ölçtü, tepkilerini yokladı ve 4 gün sonra toplumun geniş kesimlerinden tepkiler gelince 19 Eylül 2024 günü konuşarak: “Anayasanın ilk 4 maddesiyle ilgili bizim açımızdan herhangi bir tartışma yoktur. Özellikle Cumhur İttifakı'nın böyle bir sıkıntısı, böyle bir derdi de yoktur. Partimizin bu konudaki duruşu, tutumu, yaklaşımı gayet açıktır” açıklaması yapsa da ardından iktidar kanadından çatlak sesler gelmeye başladı ve Kürt kökenli AKP milletvekili Mehmet Metiner ve yine Kürt kökenli eski AKP'li milletvekili AKP’de MKYK üyesi Orhan Miroğlu, sosyal medyadan ilk dört madde ile ilgili açıklamaları için Mehmet Uçum’un açıklamalarına yüklenerek tepki gösterdiler. Erdoğan’ın Hüda-Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun, anayasanın 4. maddesinin değiştirilmesini istemesi hakkında konuşması, Cumhur İttifakı içinde başlayan çatlak seslerin sürmesini engellemeye yetmemiştir.

Cumhurbaşkanı Baş Danışmanı Mehmet Uçum’un açıklaması neydi bakalım…
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum X hesabından yaptığı açıklamada Yapıcıoğlu'nun bu açıklamasına yanıt olarak, “Değiştirilmezlik ilkesi, kurucu neslin gelecek kuşaklara nasihatidir, söylendiğinin aksine sonraki neslin iradesine ipotek koymak değildir. Hiçbir yeni kuruculuk, geçmişi sıfırlayarak yapılamaz. Nesnel olarak da öznel olarak da bu imkansızdır. Bu nedenle değiştirilmezlik ilkesi, ülkesel birliğin ve devamlılığın temeli demektir" diye açıklama yaptı.

Uçumdan sonra, Uçum’un sözlerine AKP Milletvekili Mehmet Metiner ve AKP MKYK Üyesi Orhan Miroğlu, Mehmet Uçum'un konuyla ilgili yukardaki açıklamasına sert biçimde tepki gösterdi.

Zekeriya Yapıcıoğlu’ndan farklı düşünmeyen Orhan Miroğlu’nun tepkisi…
AK Partili Orhan Miroğlu, Mehmet Uçum'un “anayasanın 4. Maddesi değiştirilemez” açıklamasına tepki göstererek X hesabından şu yanıtı yazdı: “Son bir kez yazıp bu konuyu kapatacağım. ‘Değiştirilmezlik ilkesi’ diye saçma sapan kavramları tedavüle sokanlar sadece demagoji yapıyorlar. Ayrıca Cumhurbaşkanımızın 15 Temmuz gecesinin ihanet çetesine karşı kullandığı ve başka bir irade tanımadığı için, halkı, uğruna, sokaklara davet ettiği Millet iradesinden üstün hiçbir irade yoktur ve olamaz.”

Bu zihniyetin en güçlü silahı, kendi yarattıkları Fetö silahı olmaktadır…
Şöyle sürdürüyor Miroğlu; “Kurucu İrade” demokrasi dışı bir kavramdır. Eğer Fetö 15 Temmuz gecesi başarabilseydi, Yurtta Sulh Konseyi’nin aklına gelip millet iradesine karşı kullanacağı ilk kavram muhtemelen “kurucu irade” gibi bir kavram olurdu!

Tek Parti, tek Şef döneminin tarih anlayışı ve Türkiye’nin canını bugün de yakmaya devam eden eşi benzeri görülmemiş bir iktidar pratiğini anlatmak istiyorsanız, buyurun bol bol kullanın şu mucizevi “kurucu iradenizi!” diyordu.

Otokratik yolun sonu Sultanizme geçiştir…
Ancak Orhan Miroğlu, “tek parti, tek şef dönemi” diyerek dillendirdiği dönemle bugünkü kendilerinin ucube, dünyada bir benzeri olmayan “cumhurbaşkanlığı sitemi diye bir tek adam” sistemini getirilmesine, “tek adam” her kararı vermesine, birçok verdiği karardan “U” dönüşü yapmasına nasıl bakıyor acaba? Cumhurbaşkanlığı sistemi ile beterin beteri, yeni sitemle ülke “seçim yapan otokrasiye dönüştürülmüş bir Türkiye’de göstermelik demokrasiden başka bir yönetim değildir. Yani bunun gizliden gizliye sistemin gizli adı “sultanizm” olmaktadır…

Bu ülke tek adam sultanlık rejiminden demokratik cumhuriyet sistemine geçişi 100 yıl olmuş. AKP ve lideri Erdoğan, daha halkın anlamadığı “sultanizm” rejimini sisteme sokmuş, alıştırarak halka, “statükocu kurucu irade” gibi kavramlar üzerinde zihninde planladığı anayasanın 4. Madde değişmezliği konusunda taraf olmamak gibi görünse de AKP içindeki çatlak sesler kendi iradesi dışında olacağına kimse emin değildir.

Hatta AKP içinden bazı “çatlak sesler” gibi görünseler de bu kavramın sürekli dillendirilmesi, halkın iradesine yerine ilahi bir anlam yükleyenler AKP’nin kapılarını İlahi bir güce tolumu inandırarak, demokrasiye ve halk iradesinin kapılarını kapayarak ülkeyi otokratik yolla sultanizme yol açmaktır.

Eski AKP'li Mehmet Metiner de Mehmet Uçum'a tepki gösterdi. İlk olarak kendisi paylaşım yapan Metiner, daha sonra da Orhan Miroğlu'nun paylaşımını “Haklısın sevgili Orhan, soruların çok önemli. İrdelenmesi gereken o kadar konu var ki! İç içe geçmiş girift ilişkiler!” notuyla karşılık verdi.

Uzun bir yazısının sonunda, 4. Madde tartışması sonucu AKP MKYK Üyesi Orhan Miroğlu’ndan Mehmet Uçum’a: “Bu çağda hâlâ İttihatçılık, pes doğrusu” demesine Metiner: “Aynen katılıyorum. Bizim de en başından itibaren dediğimiz budur. Yeniden yazım talebimizi sanki toptan değiştirme talebimiz varmış gibi sunanların akıl sağlıklarında bir sorun yoksa iyi niyetli olmadıkları aşikâr.” Diyerek Uçum’a çatıyordu…

Son söz olarak aslında Türkiye “Sultanizm’e” geçti, sonu; Otoritizm’e doğru geçiş süreci başlamıştır. Otoriter rejimlerde üst yöneticiler Anayasaya, yasalara uymazlar. Bu da otoriteyi tanımlamak olup kural tanımazlıktır. Şu anda Türkiye seçim yapan otokrasi sınıfındandır. Ülkeyi yönetenler için hukuk devleti geçerli değildir ancak hukuk alttaki sıradan halk için geçerlidir.

By Euronews’in Yayınlanma Tarihi 09/11/2023 Raporu
Şimdi, endeksin ülkelerdeki hukukun üstünlüğünü ölçerken kullandığı ölçüm faktörlerine ve Türkiye’nin uluslararası alanda Türkiye’nin hukukun üstünlüğü durumuna göre Türkiye, Demokrasi ve Seçim Yardımı Enstitüsü’nün (International IDEA) 2023 Demokrasinin Küresel Durumu raporuna göre Türkiye 173 ülke içinde hukukun üstünlüğü alanında 148. sırada yer alıyor. Türkiye Avrupa ülkeleri arasında Rusya’dan bile geri durumda. Türkiye’nin geçtiği tek ülke Belarus olmuştur.

Türkiye'de:
Hukukun üstünlüğünde: 148. sırada
Hukuksuzlukta: 137. Sırada yer alıyor.
Yolsuzluk ve Yokluk: 77. Sırada yer alıyor.
Açık Hükümet: 107. sırada yer alıyor.
Temel Haklar: 133. Sırada yer alıyor.
Düzen ve Güvenlik: 75. Sırada yer alıyor.
Düzenleyici Uygulama: 116. Sırada yer alıyor.
Sivil Adalet: 119. Sırada yer alıyor.
Ceza Adaleti: 107. Sırada yer alıyor.
20 Eylül 2024

AKP'LİLEŞEN MHP NEREYE GİDİYOR?


AKP-MHP’nin Nedir Bu Anayasa Değişikliği İstemeleri?
Ülkesini seven gerçek Ülkücülerin bile MHP’den MHP'nin AKP'lileşmesini içine sindiremediler. MHP'den ayrıldıkları gerçeği ortada, onlar üzerlerine alınmasınlar!

Zaten Anayasanın 4/3’ü değiştirildi. Yani Anayasanın 134 hükmünün çoğu AKP tarafından değiştirildi. Daha ne yapmak istiyorlar daha neleri değiştirmek istiyorlar? İstedikleri değişiklikleri şimdiye kadar zaten değiştirdiler. Kalan değiştirilmek istenilen İstedikleri arada bir birilerini konuşturarak nabız yoklansa da muğlak, somut bir anlatım resmi ağızdan yok. Ancak gizli bir sır var, Zekeriya Yapıcıoğlu dillendirdiği, hata onun dillendirmesini istedikleri Anayasanın 4. Maddesi değilse ne ola ki, bunda muğlak bir sorun var, başka ne ola ki?

MHP ve Bahçeli’nin 4. Madde Çıkışı!
%7-12 arasında haktan aldığı değişken oylarla kalan, ancak istenileni bir türlü bulamayan, 50 yıllık parti olan MHP, gücü elinde değil ancak toplumun bir kesimini ve daha çok iç Anadolu’da güçlü olan örgütlerini gazla “milli-yerli, beka” diyerek gaza getirme rolünü oynayan bir MHP var. Ancak ortada “beka” sorunu diye bir gerçeklik yok, salt ortamı çatışmalı bir ortamda tutmak istiyor. Bahçeli’nin “beka” sorunu üzerine kurulmuş MHP lideri reaksiyonel bir parti olarak oyların %10’larını aşamayan bu parti, ülkenin geleceğini belirlemede söz sahibi bile değildir.

22 Yıldır kesintisiz AKP iktidarı da 8-9 yıldır ona destek veren cumhur ortağı Bahçeli’nin dilinden hep benzer sözler ile sürekli taraftarlarını korkutarak birbirine kenetliyor.

Bahçeli, sürekli olarak her konuşmasında dilinde: “Beka sorunu var, saldırı altındayız” diyerek somut olmayan, soyut sözlerle halkı yönlendirici konuşmalar yapar. Ancak en önemli ülkenin varlık nedeni olan “Anayasanın 4. Maddesinin kaldırılmalı” sözleri ile ilgili yakın geçmişte kan akıtıcı, acımasız kıyıcı siyasi İslamcı Hizbullah’ın devamı olan Huda-Par lideri Zekeriya Yapıcıoğlu’nun sözlerini bekleyip 4. Gün Erdoğan’ın konuşmasından sonra 5. Gün Devlet Bahçeli ancak dillendirdi.

Bahçeli’ye göre “Huda-Par yok hükmündedir.” Doğru bir söz. Ancak yandaki resimdeki Huda-Par ile “Cumhur İttifakı” olarak seçimlere girip haktan birlikte oy istedikleri, sonra Ahlat’ta Huda-Par lideri Zekeriya ile Bahçeli’nin elleri kenetlenip el ele göklere doğru birbirlerinin ellerini kaldırarak Türklerin 26 Ağustos 1071’de yani Malazgirt’e girişin 917. Yılı kutlamalarına katılmadılar mı? Orada muhalefete birçok ağır sözler söylenip, Erdoğan’ın Malazgirt savaşına Alpaslan’ın yanında Arapların, Kürtlerin yan yana oldukları tezlerini söylemedi mi? Söyledi. Bahçeli buna bir söz orada niye söylemedi, söyleyemedi.

Şimdi iş işten çoktan geçmiş, hiçbir zaman TBMM’ye girmesi olanağı olmayan Kürt İslamcı Huda-Par ile “cumhur ittifakı” kurup, 250 bin toplam oyları olan onları 4 milletvekili ile meclise taşıyan kendileri değilmiş gibi, Bahçeli bugün Huda-Par için, “yok hükmündedir” dedi. Huda-Par yok mu olacak böylece…

Çelişkiler ile dolu bir Bahçeli var. “Teğmenler bizi zor durumda bıraktılar” demesi ile bazı partisinin önceleri açıklamalarından dolayı zor duruma soktu ve önceki sözlerin de geri adım atamam zorunda kaldılar.

4. maddenin değiştirilmesinin istenilmesi, altında yatan art niyet, devletin değiştirilip, dönüştürülmesi demektir. Ancak nasıl bir devlet kurulacağı, akıllarından geçen devlet nasıl bir devlet olacağı kötü niyetlerinde saklı karanlıktır…

16 Eylül 2024 Pazartesi

HUDA-PAR BAŞKANI ZEKERİYA YAPICIOĞLU ANAYASANIN DEĞİŞMEZ 4 MADDESİ İÇİN NE DEDİ?



HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu Anayasa'nın Değiştirilemez, Değiştirmesi Bile Teklif Edilemez 4 maddesi Hakkındaki Rahat Konuşması


Yapıcıoğlu’nun aşağıdaki bu sözler Recep Erdoğan’ın bilgisi dışında söyleyemez söylenemez, şöyle veya böyle Erdoğan onları meclise AKP listelerinden taşıması boşuna olmaması gerek. Huda-Par meclise AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan aday gösterip Meclise AKP listelerinden girdiler. Aslında Erdoğan’dan farklı düşünmeyen bu siyasal İslamcı canilikle ün yapmış Hizbullah uzantısı parti şeriat özlemini hiç gizlemedi!..

Mardin-Kızıltepe İlçe Kongresi'nde yaptığı konuşmada karma eğitime karşı çıkan Huda-Par’ın lideri, Zekeriya Yapıcıoğlu’ndan skandal sözleri: “Karma eğitimin devam ettiği okullarda gençler birbirini taciz edebilir.” Diyor. Ama Kur’an kurslarında hocalarım çocuklara tecavüz ettikleri gerçekleri görmezden geliyor.

Yapıcıoğlu inadına tavizsiz direniyor
Zekeriya Yapıcıoğlu daha şunları söyledi: “Ahmağa anlatır gibi tek tek söyledim, buna rağmen anlamamakta ısrar ediyorlar. Biz, anayasanın 4'üncü maddesi olmasın diyoruz. Kameraya bakarak söyleyeyim bir daha. Anayasa'nın 4. maddesi olmasın diyoruz.” Diyordu.

Yapıcıoğlu için Anayasanın diğer maddeleri değil 4 madde umurunda...
Anayasa'da değiştirilemez maddeler olması demek, bütün değiştirilemez dediğiniz maddelerin hepsini değiştirelim anlamında değildir. Anayasa'nın 4. maddesine karşıyız. Tamam mı anladınız mı? 4. madde gelecek nesillerin iradesine ipotek koymaktır. Diğer maddeleri oturalım beraber yazalım. İlk 4 madde değil, 4. madde.”

Zekeriya Yapıcıoğlu Anayasa’nın ilk 4 maddesi zinhar değiştirilemez demek, nesillerin iradesine ipotek koymaktır. Karma eğitimin zorunlu olmaktan çıkarılması ve anadilde eğitimin önündeki yasal ve anayasal engellerin kaldırılması” istekleriydi.

Eğer bu sözleri DEM Partiden, geç onu CHP’den birisi demiş olsaydı Erdoğan yeri göğü inletirdi, Huda-Par’a gelince suspus olmuştur.

Anayasanın ilk 4 maddesi Nedir?

1. Devletin şekli:
Madde 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

2. Cumhuriyetin nitelikleri:
Madde 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

3. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti
Madde 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Millî marşı İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara’dır.

4. Değiştirilemeyecek hükümler:
Madde 4- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.

Cumhur İttifakı'nın destekçisi gerici eski Hizbullahlın devamı olan Huda-Par bu sözleri söylerken, hani “Yerli-Milli” MHP nerede, neden sesi çıkmaz; neden suspus! Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerini yıkıcı eylem ve söylemlere rahatsızlığını neden dile getirmez? Yoksa gizliden gizliye cumhur ortağının sözlerinden mutluluk mu duyuyor?

Sözüm ona milliyetçi geçinen MHP Anayasanın bu 4 maddesi ülkenin var oluşla yok oluş arasındaki çizgi olduğunu neden anlamazlıktan gelmektedir.
Selman Zebil 16 Eylül 2024

4 Eylül 2024 Çarşamba

ERDOĞAN "ZALİM, KATİL, DARBECİ, DİKTATÖR" DEDİĞİ SİSİ İLE BULUŞMASI




Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan’ın Bitmeyen Siyasi “U” Dönüşleri ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi İle Buluşması

Recep Erdoğan, 2011’den bu yana “Darbeci, zalim, diktatör Katil Sisi” söyleminden 11 yıl sonra “Sayın Sisi” söylemine geçti ve 11 yıl aradan sonra geçen Erdoğan-Sisi yakınlaşmasının Ankara buluşması ile son bulması elbette ülke için iyi olacak. AKP genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan, kendi siyasi kini ve kibri yüzünden uzunca bir süredir Mısır ile diplomatik ilişkileri kerte vuran Erdoğan, bunca ağır sözlerden sonra Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’ye uzatıp yıllarca rabia işareti yapan elini yüzüne bakıp tokalaştı ve “ülkeme hoş geldin” deyip, altına türkuaz halı serilerek yan yana yürüdüler. 

Yetmedi, Erdoğan Mısır Cumhurbaşkanı Sisi için konuştuğu sözleri manşetten dillendiren yandaş gazetelerin ördekleri şaşırmış, şaşkın ördekler şimdi bu karşılama olayını nasıl değerlendirip yazacaklar acaba? 11 Yıl önce Mısır’da Müslüman Kardeşlerden Mursi’yi devirip, devlet başkanı koltuğuna oturan Sisi’ye en ağır hakaret ederek yerin dibine batıran sözde gazeteci yazarlar şimdi utanmadan ne yapacaklar acaba? Hürriyet’in Saray Yandaş Yazarı Abdülkadir Selvi ne yazsın şimdi! Herhalde O’da Reis’i Erdoğan gibi, “Dün dündür, bugün bugündür” deyip Sisi’ye övgüler yazarsa şaşırmayın ha! Şaşırmayın ki bu yandaş Abdülkadir Selvi, yazdığı sır sözleri unutup, Erdoğan’ın uçağına binip Mısır’a giderse yine şaşırmayın!..

Ayrıca, Selvi’den başka, Ahmet Hakan, Salih Tuna, Haşmet Babaoğlu, Mahmut Övür gibileri de sıradadır ha! Bu sözde gazetecilerin Sisi hakkında 11 yıldır yazdıklarına bir bakılırsa, iddiaları, “Sisi’nin bir ABD projesi olduğu, Amerika’ya uşaklık yaptığı, İslam dünyasına büyük zararlar verdiği” gibi birçok uyduruk, düzmece yazılar yazanlardandı ya, şimdi döneklikte sınır tanımayan bu yandaşlar ne yazacaklar göreceğiz…

Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan Sisi’ye o kadar çok kin ve nefret duyuyordu ki 2019 yerel seçimleri öncesi Ekrem İmamoğlu’na karşı İstanbul’da, propaganda yaparak halka şöyle sesleniyordu: “Rahmetli Muhammed Mursi'nin darbeyle devrilmesiyle söylenen sözleri hatırlayınız. Bilhassa muhalefete yakın sosyal medya hesaplarından paylaşılan mesajları biliyoruz. Erdoğan'ın akıbetini Mursi'nin akıbetine benzetenler Sisi zihniyetidir. Biz kefenimizi giyerek zaten bu yola çıktık. Pazar günü Sisi mi diyeceğiz, Binali Yıldırım mı diyeceğiz. Mursi mahkeme salonunda 20 dakika yerde çırpınıyor. Yetkililer Mursi'ye müdahale etmiyorlar, Mursi eceliyle değil, öldürülmüştür” diyordu, eceliyle öldüğü halde. Erdoğan, “Pazar günü Sisi mi diyeceğiz, Binali Yıldırım mı diyeceğiz” demişti ya, kendisi “Sisi” dedi.

Erdoğan, “Sisi’ye mi oy vereceksiniz, Binali Yıldırım’a mı?” diye meydanlarda seslenmiş, İmamoğlu’nu “Sisi” yerine koyup; Sisi’ye benzetti ya, şimdi ne oldu, hala İmamoğlu düşman, Sisi ise birdenbire dostları arasına girdi. Bunun nedeni, her alanda olduğu gibi, ekonomik alanda da ülke zor durumda olup, şartlar değişti, bozduğu bütün ilişkileri siyasi manevralar yaparak değişikliğe gitme zorunluluğu ile düzeltmeye çalışıyor…

Hatta, Birlemiş Milletler (BM) Genel Kurulu’ndaki yemeğe katılmayan Erdoğan, Sisi ile aynı masaya oturmamak için “Aynı masaya oturup darbecileri meşrulaştırmam” bile demişti.

Erdoğan’ın bugüne kadar ki yapısı siyasi, duruşu ve birdenbire dün ak dediğine bugün kara diyen kişiliği ile siyasetteki manevraların ne ilk örneği oldu ne son örneğiydi ne de sonu olacaktır. O, hep bildiğimiz Erdoğan olarak kalacaktır. O, sıkıştıkça geri adım atacak, kendisini güçlü hissettiğinde de zihninde yaşattığı işi yapmaktan ayrılmayacaktır. Ancak zihninde yaşattığını yaşama geçirmekte bütün denedikleri bu ülkenin felaketine mal olmuştur “Nas var nas, sana bana ne düşer” dediği ve sonra geri adım atığı gibi olacaktır.

Türkiye-Mısır arasında İpler 3 Temmuz 2013’te, Mısır Genel kurmay başkanı Abdulfettah Sisi’nin, Mısır Cumhurbaşkanı İslamcı Muhammed Mursi’yi darbe yapıp devirmesine en sert tepki gösteren ülkelerden biri Türkiye oldu. Bu arada İstanbul’da Gezi Parkı eylemleri sürüyordu. Erdoğan iktidarının ilk kez kitlesel protestolar ile karşılaştığı bir dönemdi.

Erdoğan, 19 Temmuz 2013’te AKP Dış İlişkiler Başkanlığı’nın düzenlenen 6. Geleneksel Büyükelçiler İftarı’nda şunları söyledi: “Türkiye’de polise şiddet uygularken üç beş kişi ölüyor, tweetler, Facebooklar dünyanın altını üstüne getiriyorlar. Mısır’da 300 kişi ölüyor, 50 tanesi namazda öldürülüyor. Dünya sessiz.” Diyerek Gezi olaylarını Mısır’ olaylarına çekmeye çalışıyordu.

Erdoğan’ın Sisi tutumuna bakanlar…
Mısır’da yaşananlara karşı, AKP’liler ve yandaş bazı sivil toplum örgütlerinin çağrısı ile Türkiye’de Mursi’ye destek gösterileri düzenlendi. Ankara ve İstanbul’daki Mısır Büyükelçiliği ve Mısır Konsolosluğu’nun önünde protestolar düzenlendi. Ülke geneline yayılarak Kocaeli Konya, Malatya, Adana gibi birçok kentte protestolar düzenlendi. Mursi için; “Ankara’dan Mısır’a, kardeşlere bin selam” ve “Dik dur eğilme, bu ümmet seninle” sloganları atıldı.

Türkiye-Mısır ilişkilerinde olaylar geliştikçe, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler de gerildi ve Mısır “Türkiye’nin içişlerine karıştığı” gerekçesiyle Kahire Büyükelçisi Hüseyin Avni Botsalı’yı istenmeyen kişi ilan etti. Bu karşılık Türkiye de karşılıklı olarak gereğini yaparak, Mısır Büyükelçisi Abdurrahman Selahaddinin’den ülkeyi ter etmesini istedi…

Bütün bu gelişmelere rağmen, Türkiye-Mısır diplomatik ilişkilerin en alt düzeye düştüğü 11 yıldan sonra, aradan 11 yıl geçmesine rağmen Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi 4 Eylül 2024’te Türkiye’ye gelerek Erdoğan’ın konuğu olmuştur.

Erdoğan, bitmez tükenmez kızgınlığını sonucu, 11 yıl boyunca Sisi için diline ne geldiyse hakaret içerikli sözler söylediği Sisi ile normal ilişkilere girmek, 11 yıl aradan sonra Türkiye-Mısır arasında süren gerilimin sonlaması gerektir artık.

Arap Baharı sonrasında Türkiye-Mısır ilişkileri
Şubat 2011 Şubat’ında Mısır'ı da etkisi altın Arap Baharı ayaklanmaları başlar. Bu ayaklanmanın sonucu Mısır’ı 29 yıl yöneten Hüsnü Mübarek yönetimi sona erdirilir.
Mübarek’in iktidarının sona ermesi sonrası, 1927’de kurulan “Müslüman Kardeşler” (İhvanı Müslimin) çizgisindeki olan, Özgürlük ve Adalet Partisi’sin den Muhammed Mursi Mısır'ın da seçimle iktidar gelen ilk cumhurbaşkanı oldu.

Recep Erdoğan’a fikren ve ideolojik olarak yakın olan Müslüman Kardeşler dönemi Türkiye-Mısır ilişkilerinde önemli yakınlık ve yaklaşımlar yaşandı. 30 Eylül 2012’de Türkiye’yi ziyaret eden Mursi, burada yaptığı konuşmada, “ülkesinin Türkiye ile işbirliğini desteklemeye yönelik isteğini” dile getirdi. 17-18 Kasım 2012 tarihinde ise o dönemin Başbakanı olan Erdoğan yanında 10 bakan ve iş adamları ile birlikte Mısır'a gitti. Ne yazık ki Erdoğan’ın bu ziyaretinden 8 ay sonra Mısır’da askeri darbe yapıldı. Mursi yönetimi sona erdirildi. Darbeyi gerçekleştiren dönemin Genelkurmay Başkanı olan Abdulfettah es-Sisi'nin oldu ve bu darbe sonrasında ülke yönetimini eline aldı.

Darbe sonrası 3 Temmuz 2013'te Mısır’da gerçekleşen askeri darbe sonrasında Türk-Mısır ilişkileri maslahatgüzar seviyesine indirildi. O dönemin Başbakanı olan Erdoğan, Avrupa Birliği'ni Mısır'da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin iktidardan devrilmesini 'darbe' diye niteleyemediği için eleştirerek: “Dünyanın neresinde olursa olsun, seçimle gelmiş hangi iktidara karşı olursa olsun, darbeler kötüdür. Ben şu anda batıya şaşıyorum. Batı hala bu olaya darbe diyememiştir” diyerek Avrupa Birliğinin bu tutumunu eleştirmişti.

Yine Erdoğan darbe ile devrilen Mursi'nin yargılanması sürecinde de “Benim için Mısır'ın cumhurbaşkanı darbeci Sisi değil, Mursidir” diyordu kendince. Erdoğan Mursi’nin ölmesi üzerinde Mısır’daki Sisi yönetimine en sert tepki gösterenlerdendi.

Hatta Türkiye’de Erdoğan’ın etkili yerel yönetimlerde ve yandaş gazetecilerde Mısır’da Sisi tepkisi gündemden düşmüyordu. Yani bir tür gerilimden düşmeyen Mısır yönetimi Türkiye’de bir tür propaganda aracı olarak kullanılıyordu Sisi.

İlk Mısır-Türkiye ilişkileri, iki ülke arasındaki anlaşmazlıklar 2021’in Mayıs ve Eylül aylarında birçok kez yapılan karşılıklı görüşmeler Kahire ve Ankara yönetimlerinin olumlu yönde bir değişime varana kadar sürdü. Sonrası, Türkiye’den Mısır’a 2013’ten sonra Haziran 2022’de bakanlar düzeyinde ilk ziyaret, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin İslam Kalkınma Bankası’nın yıllık toplantısına katılmak için gittikleri Kahire’de gerçekleşti. Sonra Kasım 2022'de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile Dünya Kupası kapsamında görüşmeleri oldu. Böylece iki ülke arasındaki istişare ve yakınlaşmaya dönüşerek bugünkü zirveye taşıdı. Selman Zebil- 4 Eylül 2024



1 Eylül 2024 Pazar

MALAZGİRT BULUŞMASI ve ZIT GRUPLARIN EL ELE GÖRÜNTÜLERİ ANAYASA TARTIŞMALARI



C.B. RECEP ERDOĞAN ve MALAZGİRT ZAFERİNİN 953. YIL KONUŞMASINDA YANINDA BAHÇELİ, YAPICIOĞLU, DESTİCİ  ve ANAYASANIN TARTIŞILMAZ 4 MADDESİNİN GÜNDEME GETİREN HÜDA-PARLI HALEF YILMAZ'IN SÖZLERİ

Recep Erdoğan: Malazgirt Zaferi, Türklerle birlikte tüm Müslümanların zaferidir. Alparslan’ın ordusunda Kürtler, Araplar ve İslam’la müşerref olan diğer kavimlerden Müslümanlar, düşmana karşı omuz omuza savaşmış, mübarek kanları işte bu topraklarda birbirine karışmıştır… Sultan Alparslan'ın sancağı altında kurulan güçlü ittifak 953 yıldır kutladığımız şanlı zaferi bizlere armağan etmiştir. Bu sözleri ile Erdoğan, bir tür efsane uydurarak, toplumu etkilemek için Alpaslan’ın kazandığı Malazgirt savaşını bir “ümmet savaşı” olduğunu siyasi İslam yoluna çekerek, ümmetçiliği önde tutarak ülkede millet olma yerine ümmet anlayışını yerleştirmek istiyor…

…Malazgirt Zaferi ayrıca Kudüs'ün fethinin önünü açan stratejik bir dönüm noktası olmuştur. Burada şunun özellikle vurgulanması gerekiyor. Malazgirt, Türklerle birlikte tüm Müslümanların zaferidir…” diyordu.

Erdoğan şöyle sürdürüyordu: “Türk, Kürt, Arap, Sünni, Alevi demeden 85 milyon olarak nazlı hilalin gölgesinde buluşacaklarını, 1071'den 2071'in Türkiye'sine uzanan ufuk çizgisindeki hedefleri bir olarak iri olarak kardeşlik hukukumuzu bozmak isteyenlerle özellikle yapacağımız mücadeleyle gerçekleştireceğiz. Farklılıklarımız üzerinden bizleri ayırmaya çalışanlara, aramıza nifak tohumları ekmeye çalışan fitne odaklarına geçit vermedik, vermeyeceğiz. Rabbim muhabbetimizi, kardeşliğimizi daim eylesin diyorum. Malazgirt Zaferi'nin 953'üncü yıl dönümünde bu toprakları vatan yapan atalarımızı rahmet ve minnetle yâd ediyorum.”

Recep Erdoğan'ın konuşmasının ardından Okçular Vakfı Başkanı Haydar Ali Yıldız, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye günün anısına hediye takdim etti. Jandarma Genel Komutanlığı Mehteran Birliğince gösteri sunuldu, Kur'an’ı Kerim okundu, dualar edilir.

Malazgirt Zaferi’nin 953. Yıl Dönümü Kutlama Programı’nda Recep Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve kuvvet komutanlarıyla verdiği pozla gündeme gelen Hüda-Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Okçular Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi Bilal Erdoğan ve bazı MHP’li ve AKP’li milletvekilleri katılır.

Numan Kurtulmuş Ne Dedi, İslamcı-Kürtçü, Özerkliği veya Federasyonu Savunan Ortak Huda-Par Genel Başkan Yardımcısı Halef Yılmaz Ne Yanıt Verdi Bakın!..

Hüda Par Genel Başkan Vekili Halef Yılmaz, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un, yeni anayasa tartışmalarına ilişkin, “İlk 4 madde tartışması yapmanın bir zaman kaybı olduğuna inanıyorum” demişti.

Sözcü'den Tarık Işık'ın haberinde yer alan bilgiye göre; Anayasa’nın ilk 4 maddesinin tartışılamayacağını, “ilk 4 madde tartışması yapmanın bir zaman kaybı olduğuna inanıyorum” diyen TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un bu sözlerine sert biçimde kaşı çıkan Hüda-Par Genel Başkan Vekili Halef Yılmaz, “Mesele, batının teknik ve ilerlemesini değil, sapıklık ve batıl kültürünü taklit eden Kemalizm zihniyetinden Anayasa’nın arındırılmasıdır” diyerek tepkisini kor.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan, MHP lideri Devlet Bahçeli ve Kuvvet Komutanlarının yer aldığı Malazgirt Zaferinin kutlamalarına davet edilen
Huda-Par’lı Zekeriya Yapıcıoğlu'nun vekili Halef Yılmaz konuştu, Huda-Par’ın niyetini açık biçimde ortaya döktü…

Malazgirt Zaferi'nin kutlama programında AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Milli-Yerli” olduğunu iddia eden MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve kuvvet komutanlarıyla verdiği pozla gündeme gelen Bahçeli'nin içine sindirerek İslamcı-Kürtçü Huda-Par genel başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu yan yana, ile el ele çekilen fotoğrafı gündemde iken, 31 Ağustos 2024’te, Huda-Par Genel Başkan Vekili Halef Yılmaz’ın Anayasa suçu işleyen sözleri, “Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi için teklif bile edilemez” denen ilk 4 maddeyi hedefine alması ve ayrıca, “Kemalizm sapıklığı taklit ediyor, anayasadan arındırılmalı” demesine ne der acaba Bahçeli?

Huda-Par yardımcısı Halef Yılmaz konuşmasının tamını şöyle sürdürerek: “Mesele, laiklik adı altında milletimizin dini olan İslam'a düşmanlığa sebep olan bütün yanlışların düzeltilmesidir. İlk 4 maddenin bundan istisna tutulması meseleyi çözecek midir? 12 Eylül darbecilerinin dayatmalarının haşa vahiymiş, Allah kelâmıymış gibi kutsal ve dokunulmaz görülmesi akıl, inanç ve bilim zaviyesinden nereye oturtulacaktır? Aksi takdirde ne düzeltilmiş olacak? Neyi değişecek? Neresi yeni olacak? Neye çare olacak? Niye değişecek? Sorusundan sonra “Mesele; bu millete dayatma ile hile ile çökmüş olan batıl bir ideolojinin ve kişilerin ilahlaştırılması yanlışının sonlandırılarak, bir asırdır milleti batıya gönüllü kul köle yapmaya çalışan ve batının teknik ve ilerlemesini değil, sapıklık ve batıl kültürünü taklit eden Kemalizm zihniyetinden anayasanın arındırılmasıdır” yorumunda bulundu.

Halef Yılmaz'ın, sosyal medya hesabından yaptığı açıklama şöyle: “Mesele, ilk 4 maddeden çok daha önemli ve büyüktür. Yeni bir Anayasa'dan bahsedilecekse eskisinin omurgası üzerine yapılacak yamalar, bunu yeni bir anayasa yapmayacaktır. Sadece darbeciler tarafından hazırlanmış eski Anayasa üzerinde bazı değişiklikler yapılmış olacaktır.

Mesele; Bu millete dayatma ile hile ile çökmüş olan batıl bir ideolojinin ve kişilerin ilahlaştırılması yanlışının sonlandırılarak bir asırdır milleti batıya gönüllü kul köle yapmaya çalışan ve batının teknik ve ilerlemesini değil sapıklık ve batıl kültürünü taklit eden Kemalizm zihniyetinden Anayasa'nın arındırılmasıdır.

Mesele; Laiklik adı altında milletimizin dini olan İslam'a düşmanlığa sebep olan bütün yanlışların düzeltilmesidir. İlk 4 maddenin bundan istisna tutulması meseleyi çözecek midir?

Malazgirt’te, Malazgirt Savaşının yıldönümünde Huda-Par lideri Zekeriya Yapıcıoğlu ile el ele veren Devlet Bahçeli ve MHP’liler Huda-Par’ın şu aşağıdaki isteklerine ne derler acaba bu isteklere?

Huda-Par’ın gerçek niyeti altında yatan, parti programında bulunan özerklik veya federasyon gibi yönetimler; “Mevcut yapının tabu olarak kabulünden vazgeçilerek olumlu ve olumsuz tüm yönleri ile eyalet sistemi, özerklik, federasyon gibi yönetim modelleri üzerinde serbestçe tartışılabilmelidir” isteğinde bulunuyor. Ayrıca “Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk olduğu nitelemesinden vazgeçilerek Kürtlerin varlığı anayasal olarak tanınmalı, Türkler ve Kürtler, ülkenin asli kurucu halkları olarak kabul edilmelidir. Kürtçe, Türkçe ile beraber ikinci resmi dil olarak kabul edilmeli, Kürtçe aynı zamanda eğitim dili olmalıdır” diye açıklamalar yapılmaktadır. S. Zebil Ağustos 2024






18 Ağustos 2024 Pazar

BEYŞEHİR-ŞAMLAR KÖYÜ DAĞLARINA KURULAN RÜZGAR GÜLLERİNDEN SONRA GÜNEŞ PANELLERİ YARARLARI ve ZARARLARI

GÜNEŞ ENERJİSİ PANELLERİN ÇEVRESEL ETKİLERİ (*)

Beyşehir-Şamlar Köyü dağlarına rüzgâr güllerinden sonra güneş enerjisi panelleri kuruluyor! Rüzgar gülleri kurulurken, sesini çıkarmayanlar, şimdi güneş panellerine verilen tepkileri, “sarı öküzü” vermenin cezası olsa gerek!..

Konuya geçersek: Güneş enerjisinin ve rüzgâr türbinlerinin avantajı, fosil yakıtlara karşın sürdürülebilir bir seçenek olmasıdır. Güneş ve rüzgâr enerjisi; doğal ve tükenmez, diğer fosil enerji kaynaklarındaki gibi çevre kirliliği yaratmaz, karbondioksit emisyonunu azaltan enerji kaynağıdır. Olumlu etkileri yanında, her iki enerji kaynağı üretiminde de çevreye olumsuz etkileri vardır. Güneş enerjisi panellerinin arazi kullanımı, çevre ve insan sağlığına etkileri vardır.

Rüzgâr türbinleri ile güneş panelleri arasındaki fark; güneş parlarken enerji üretirken, Rüzgâr türbinlerinin gece-gündüz sürekli enerji üretir ve güneş panellerinin teknolojik özelliklerinden dolayı, panellerdeki kullanılacak malzemeler ve metallerin çevre ve insan sağlığına olumsuz çok etkileri olması gibi maddeler içermektedir. Buna rağmen, sürdürülebilir enerjide seçenek olması vazgeçilmez oluyor. Ancak, güneş enerjisinin çevre ve insan sağlığına olumsuz etkileri olduğu göz ardı edilmemelidir.

Güneş enerjisiyle ilgili bazı tanımlamalar...
Güneş enerjisi; güneşten gelen ışık ve ısı ile ısıtma, fotovoltaik, güneş termal enerjisi, güneş mimarisi, yoğunlaştırılmış güneş enerjisi santralleri (erimiş tuz santralleri) ve yapay fotosentez gibi sürekli gelişen bir dizi teknoloji kullanılarak kullanılan enerjidir. (https://www.encazip.com/gunes-enerjisi)

Güneş enerjisi santrali (GES), gökyüzünde güneşin görüldüğü sürece, güneş ışınları paneller ile toplanarak sistemin diğer elementlerine güneş enerjisini aktararak elektrik enerjisine çeviren santraldir. Güneş pili, güneş paneli üzerinden gelen elektriği depo eder. Böylece güneş enerjisi santralinden elektrik enerjisi üretimi gerçekleştirilir.

Güneş enerjisini elektrik akımına dönüştüren teknolojiye fotovoltaik (PV) teknolojisi denir. Silikon benzeri materyaller, güneş enerjisini doğruca elektrik enerjisine çevirme özelliğine sahiptir.

Ancak güneş panellerinin kurulduğu yanlış arazi kullanımı doğanın tahribatına neden olması, önemli miktarda araziyi kaplayabilmesi, arazinin bozulmasına ve vahşi yaşam için canlıların yaşam alanlarının kaybına neden olabilmesidir. Güneş fotovoltaik (PV) sistemleri halihazırda var olan yapılara sabitlenebilse de daha büyük ölçekli fotovoltaik sistemleri megavat.
(Matthew Johnston. 2022. Solar Energy: Benefits and drawbacks.)

Güneş Panellerinde Kullanılan Metaller
Güneş panellerinde kullanılan metallerin çevre ve insan sağlığına etkileri vardır. Bunlar kurşun toksik olup, bazılarının da kanserojen etkileri olabilmektedir. Buna rağmen, fotovoltaik enerji sistemleri gittikçe yaygınlaşıyor ve gitgide güneş panelleri ülkede geniş alanlara yayılıyor. Ayrıca nerdeyse her evin çatısında yaygınlaşan binlerce güneş paneller görülüyor. Güneş panellerinin cam ve alüminyum malzemesi çevre için büyük bir sorun yaratmaması, güneş hücrelerinden oluşan paneller çeşitli ağır metaller, katkı maddeleri genellikle insan sağlığına ve doğaya oldukça zararlı olabilecek kimyasal maddeler içeriyor.

Sırayla bu metallerden kadmiyum…
Kadmiyum: Paneller ve güneş hücreleri, daha çok kristal silisyum ya da çok ince film kadmiyum tellürid ya da kadmiyum sülfid tabakalardan yapılıyor.

Alüminyum: Güneş pillerinin kasası olarak kullanılır. Çoğu modern güneş panelinin çerçevesini oluşturur.

Bakır: Yüksek iletkenliği ve dayanıklılığı sayesinde, güneş enerjisi üretiminde güneş panellerinin verimliliğini ve performansını artırmak için gereklidir.

Silisyum: Kristalin yarı iletkenlik ve ışık soğurma özellikleri vardır. Güneş ışığını emen ve güneş pilleri içinde elektrik üretmek için kullanılan serbest elektronlara dönüştürür.

Gümüş: Yeni güneş elektriğini panellerden kullanım noktasına veya pil depolama sistemine taşımaktan sorumludur. Kristal güneş pillerinin önünde ve arkasında kullanılır.

Çinko: Artan enerji dönüşümü yoluyla daha yüksek güneş pili verimliliği elde etmek için çinko oksit kullanılır.

Kurşun: Güneş hücrelerini birbirlerine ve panelin kenarlarına bağlamada kullanılan lehimde bulunuyor.

Güneş pilleri: Günümüzde güneş pillerinin çoğu üç farklı bileşik bileşimden birinden yapılıyor. Bunlar kurşun asit, lityum-iyon ve tuzlu su.

Yeni konut güneş pillerinde kullanılan baskın teknoloji olarak, lityum iyon pillerin genellikle “lityum” benzerlerinin ötesinde krom, kobalt, grafit, mangan ve vanadyum gibi bir dizi element ve mineral içermektedir.

Kurşun-asit: Kurşun-asit piller, sülfürik asit ve su karışımı (elektrolit), negatif yüklü kurşun metal plaka (anot) ve pozitif yüklü kurşun dioksit metal plaka (katot) içerir. Plakalar, elektriği depolamak için elektrolit içinde askıya alınır.

Lityum iyon: Fazla güneş enerjisini depolamak için en yaygın seçenek olan lityum iyon aküler, kurşun asit akülere göre daha az bakım gerektirir, daha uzun ömürlüdür, daha verimlidir ve daha yüksek enerji yoğunluğuna sahiptir.

Tuzlu su: Tuzlu su batarya sistemleri, lityumu sofra tuzunda bulunan element olan sodyum ile değiştirerek enerjiyi yakalayabilen, depolayabilen ve boşaltabilen bir tuzlu su çözeltisi sağlar. Sonuç olarak, tuzlu su pilleri geri dönüştürülebilir ve uzun bir kullanım ömrüne sahiptir, ancak aynı enerji depolama kapasitesine sahip olmayabilir Kaynak: (https://palmetto.com/learning-center/blog/minerals-in-solar-panels-and-solar-batteries)

Hangisi daha çevreci, GES mi RES mi?
Rüzgâr enerjisine (RES) güç veren türbinler, güneş panellerine göre çevreye daha az zararlıdır. Ayrıca, güneş panellerinden daha fazla elektrik üretirler ve açık denizlere de kurulabilirler.

Güneş enerjisinden (GES) farklı olarak, rüzgâr enerjisinden hem gündüz hem de gece yararlanılabilir. Ancak, rüzgâr öngörülemeyen bir enerji kaynağıdır. Türbinler de oldukça gürültülüdür ve güneş panelleri gibi çok fazla arazi alanı gerektirir, bu nedenle yoğun nüfuslu alanlar için mantıklı değildir (Kaynak: Matthew Johnston. 2022. Solar Energy: Benefits and Drawbacks.)

Ancak, güneş panelleri daha güçlü ve öngörülebilir bir enerji kaynağı sayılıp, daha az alana gereksinim duyulur ve daha az gürültülüdürler ve yoğun nüfuslu alanlarda çatılara kurulabilirler. Rüzgâr gülleri ise çok gürültülüdürler. Ancak sürekli gece gündüz elektrik üretimini sürdürür. Güneş panelleri ise güneşli günlerde elektrik üretimini gerçekleştirir.

Ancak her ikisi de Tarım arazileri üzerinde, mera ve otlakları kaplayacak şekilde geniş alanlarda GES kurulmamalıdır.

Güneş enerjisi üreten 20 yıl kadar kullanım süresi sonrası sökülüp ortadan kaldırılmasında ilgili sorunlar vardır. Bu paneller koruyucu önlemler alınmadan atılması çevre ve insanlar için sakıncalıdır. 20 yıl kadar ömürlü olan bu paneller yenileriyle değiştirilmek zorunda olduğundan sürekli yeni üretim yapılmakta olup, insan sağlığı ve doğa bakımından eskilerin ağır metallerinin dolaşımına engel okunması gerekir.

Önlem alınması gerekenler…
Bir başka sorun, bakım, onarım çalışmalarında, güçlü ve dolu ağır metaller, kaza ve yangınlarda da çevredeki toprak ve sulara, besinlere ulaşabileceğinden şimdiden önlem alınması gerekiyor…

Daha çok önlem alınması için başta güneş paneli içinde ne gibi kimyasal maddeler bulunduğu bilinmeli ve içinde kadmiyumlu olanlar kullanılmalıdır. Magnezyumlu olanlar ise kullanılmalıdır. Üretim sırasında panellerde kullanılan kurşun, kadmiyum toksik metal taneciklerinin havaya ve çevreye yayılması önlenmelidir.

Perowskit tipi güneş panelleri ise geliştirilip içindeki kurşun insan ve çevreye zarar vermeyecek başka bir maddeyle değiştirilebilir; kurşun dışarıya sızmayacak şekilde kapsüllenebilirse perowskit panellerinin kullanımı daha yararlı olabilir. (Kaynak: Yüksel Atakan. 2018. Güneş Enerjisi Panellerinin Çevreye Verdiği Zararlar Tartışılıyor. HBT Dergisi.)

Güneş Enerjisi Panellerinin Çevreye Verdiği Zararlar Tartışılıyor (**)
Temiz enerji olarak bilinen güneş enerjisinin bu kirli yanıyla ilgili yönetmelikler olmadığından özellikle Çin’de güneş panellerinin üretildiği yerlerde, zehirli kimyasalların toprak ve havadaki tanecikleri insanların sağlığını tehdit ettiğini araştırmacılar bildiriyorlar.

Almanya, ABD ve İngiltere üniversitelerinde yapılan bilimsel araştırmalar, güneşten elektrik enerjisi üretilirken, her panelin çevre dostu olmadığını, içinde kanser yapabilen ağır metalleri az veya olmayanların seçimine özen gösterilmesi gerektiğini gösteriyor. Panellerde kullanılan kristal silikonun içindeki silikon tetra klorürün çok zehirli olduğunu, bitki ve hayvanları öldürdüğünü, insan sağlığını tehdit ettiğini araştırmacılar açıklıyorlar.

Kadmiyum telüridli ve kurşunlu güneş panelleri ise başlı başına bir sorun…
Bunlar, böbrek ve kemiklerde hasar ve kanser yapabiliyorlar. Panellerdeki kimyasallar, parçalanan, kırılan, eskiyen panellerden 5-6 ay içinde yağmurla yıkanıp çevreye ve insana ulaşabileceği gibi, milyonlarca panel ileride (20 yıl kadar sonra) sökülüp çöpe atıldığında bir başka sorundur.

Başta kurşun ve kadmiyum olmak üzere panellerindeki zehirli ağır metallerin önlenmesi gerektiğine verilen önemi gösteren Stuttgart Üniversitesi'nde 800.000.- Avro devlet desteğiyle, 2014’ten beri yapılmakta olan bilimsel bir araştırmayla ABD ve İngiltere’deki başka araştırmaların sonuçları da bu yazıda özetle yer alıyor. Türkiye’de pek bilinmeyen bu konunun ilgililerin dikkatini çekeceğini ve gereken önemin gösterilerek ilgili önlemlerin alınacağını ve yurdumuzun bir de 'Güneş Panelleri Kimyasalları Çöplüğüne' dönüşmeyeceğini umuyoruz.

Türkiye için çıkarılacak sonuç ve öneriler...
Her güneş paneli insan ve çevre dostu olmadığından, ucuzuna gidilmemeli, içinde ne gibi kimyasal maddeler bulunduğu iyice bilinmeli. Türkiye’de 15 kadar şirketin işyerlerinde güneş panelleri yapılmaktadır ve bu gibi iş yerlerinin sayısının ileride çok artacağı beklenilmektedir. Selman Zebil 18 Ağustos 2024

(*) DR. Eşref Atabey, Jeoloji Yüksek Mühendisi/Tıbbi Jeoloji uzmanı/Yazar
(**) Yüksel Atakan, Dr., Fizik Y. Mühendis, Almanya/ybatakan3@gmail.com

11 Ağustos 2024 Pazar

HEDEF TOPLUMU MİLLİSİZLEŞTİREREK ŞUURSUZLAŞTIRMAK

 MİLLİSİZLEŞTİREREK ŞUURSUZLAŞTIRMAK

  
İstenen Görmez, duymaz, susan toplum    
M.Ö. 5. yüz yılda yaşamış Sun Tzu adlı Çinli savaş stratejinin en önemli sözü şöyle: “Üstün başarı, düşmanın direncini savaşmadan kırmaktır” der. Şöyle sürdürür savaş taktiklerini: “Doğrudan vurmaya gücün yetmiyorsa arkadan; başka cepheden vur, düşmana karşı onların silahlarını kullan” Böylece bir milletin direncini savaşmadan kırmak için taktik strateji, iyi bilgi sızdıran casuslar ve propagandadır.

Bunu yapmak için başta taktik, bir milletin gençliğine kökenini, varlık nedeni unutturacaksın. Milli gençlik üzerinde oyunmuş gibi senaryolar yazacaksın. Hedef ülke gençliğinin kendi iç dinamiklerini edilgin hale getireceksin, bilmediği, tanımadığı kavramlar ortaya atarak iradesini ve hâkimiyetini kıracaksın. Çok yönlü senaryoda as oyuncuları, hedef ülkedeki toplum nezdinde iyi güven telkin eden kişilerden seçeceksin. O senaryo da figüran oyuncu olarak basit görünümlü oyununu oynayacaksın. Ortaya anlamsız kavramlar atacaksın sonra geri çekileceksin. Ve daha, anlamsız, anlamadıkları kavramlar ile kavga-dövüş tartışır hale getireceksin. Sonra bırak kendi hallerine artık çığ gibi büyür. Öyle çığ gibi büyütülmüş anlamsız kavgaya dönüşen tartışmalar ile başlarını kaşıyacak zaman bulamayan hedef ülke gençliğini milliyetsizleştirilmesi  sağlamış olup başarıya ulaşmış olmuşsundur...

Demem şu ki; hedefe ulaşmak için düşman, hedef ülke gençliğini millisizleştirilerek küresel sermayenin ahtapot kollarına teslim edilmesi artık kolaylaşacaktır. 

Öte yandan milli olan dağlar, göller, ovalar, bankalar, fabrikalar, bütün sanayi kolları tek-tek ellerinden sessizce alıp yabancılara satarak insanları kendi öz ülkesinde mülksüzleştireceksin; yalvar yakar kul-köle yapacaksın... Böylece kendi öz ülkesinde çok uluslu küresel sermayenin salt gösterileni yapan işçisi yapacaksın. Bu işi yapmada sorunsuz amaca başarılı bir biçimde ulaşmak için hedef ülkenin içindeki önde gelen hainlik eğilimli bazı kişileri seçip satın alarak yapacaksın.

Bunu yaparken öncelikli hedef o hedef ülkeye iyi yetişmiş ajanlarını sokarak, o ülkenin milli sermayesine el atacaksın, elinde olan bankalar ormanlarını, göllerini ve stratejik arazi ve fabrikalarını çalıştığın karanlık ülke adına satılmasını sağlayan yerli işbirlikçileri ile eşgüdümlü çalışacaksın. Varsın o hedef ülke milli ordularla savunularak kurulmuş olsun. O milli şuuru, "din-iman" ile toplumda anlamsızlaştırıp unutturacaksın ki, Topla, tüfekle alamadığın toprakların tapusunu koynuna katması kolay olsun.

Hedef ülkedeki iyi olan her değer taşıyan şeyleri gözden geçireceksin, sonra o halkın gözünden düşürecek etkin propagandalar yapacaksın. İyi eğitilmiş casuslarınızı her yere sızdırarak bu işi iyi yapacaksın. Önemli olan asla açık verip hasmınızı kuşkulandırmayacaksınız, her zaman sizi kendilerinden sanmaya size güvenmeye devam ettireceksiniz...

Şehitlik, gazilik gibi şeyleri ve “bu toprakları vatan yapanlar” edebiyatıyla iştigal edenleri yerine gelen yerde öveceksin, "din-iman-yerli-milli-beka" nutukları atacaksın. Bazen de yerine göre gülünç duruma düşürecek zihin bulanıklığı yapacaksın ama öte yandan işlerin tıkır tıkır hedefe ulaştığını göreceksin. Bu yazı, bugünümüze ışık tutuyor mu, yorum sizden!..
Selman Zebil 2024

TURANCI-TÜRKÇÜ-SOSYALİST ETHEM NEJAT (1881-1921)

ETHEM NEJAT (1887-1921) Annesinin adı Cavide, babasının adı Hasan'dır. Anne tarafından dedesi Ahmet Cavit Paşa, Çerkes İttihat ve Teavün...