GERÇEKLERİ ÖRTEN EMEVİ ZİHNİYETİ
Evevi orduları ve kılıç |
1400 yıldan bu yana süren Emevi zihniyetinin
ürünleri olan, İslam’a uygun düşmeyen, Müslümanlara tebelleş olmuş saltanatın
insafsızlığı zulüm, hanedanlık tahakkümü entrika, hile, desise, kin, kibir
Müslümanları tesir altına almıştır. Dahi şehvet, para, gözü mala mülke doymaz
hırslı Emevilik, İslam’ı doğasından kopartıp şekilciliğe itmiştir. Bu Emevi
zihniyetinin hala sürdürülmesinde direnen pek çok siyasinin siyasete dini alet
ederek dahi açık ve ya gizliden desteğini gören cemaat ve tarikat liderleri
var.
Öyle bir hal hâsıl olmaktadır ki; pek çok din
kisvesi altında, dine uyarlayarak eli cezalandıranlar, yönü cezalandıranlar,
aklı cezalandıranlar var. Dünya âlemi uzay çağında, İslam adına, İslamcı
soytarılar sağ elli sol ele düşman etme çabasıyla uğraşmaktadır. İnsan
vücudunun soluna şeytanları sağına melekleri yerleştirmeye çalışmaktalar. Aklın
yaratıcılığından korkarak dondurmaya ve sezi yoluyla Tanrıya ulaşmaya ilim
demekteler.
İşte Süfyaniler soyunun zalimlikleri. Kerbela melunu
Yezit’in dedesi melun Muaviya’nin babası Ebu Süfyan, akrabası Osman’ın İslam
Halifesi seçilmesine şöyle haykırır: “Ey
Ümeyye oğulları! Saltanatı ele geçirdiniz, bir daha bırakmayın, iş budur,
gerisi hep yalan. Ne cennet var ne cehennem, ne vahiy var ne de gökten bir
haber. Hepsi şu başkanlık mevkiini ele geçirmek için” diye haykırır.
Ve daha Muaviye’ye çevresindekiler: “Artık Ehlibeyt küfrünü kaldırın, çünkü bu
kötü şöhretinizle anılırsınız” derler.
Muaviye’de onlara: “Onun adı (Muhammed)
her gün anıldıkça ne şöhreti kalır ki?” der.
Camiler, Emeviler zamanında Müslümanların beyin
yıkama yerleri olarak kullanıldı. Bu hale isyan eden Enes bin Malik: “Namaz mı kaldı, cami mi? Bu camilerde namaz kılınmaz” der. Olaylar; putperestlikten arındırılmaya
çalışmaların yerini dünyaperestlik, şöhret ve itibar kazanmak için İslam’ı yozlaştıran
Emevi zihniyeti olur.
Muhammed ve Ali hazret unvanıyla anılırlarken,
Muhammed’in öpüp yanaklarından: “cennet
çiçeklerim” dediği torunları Hasan ile
Hüseyin’i öldürten ve ehlibeytin ocağını söndürüp kurutan Muaviye ve soyu da
hazret mertebesinde gören birtakım Sünni dincilik illeti, Emevi dinciliğini
kutsallaştırma gayretiyle ellerinden geleni var gücüyle İslam dini içine
sokuşturmaktan geri kalmıyorlar.
Emevi dinciliği kendilerini kutsallaştırmak için
peygamber makamını kendilerine layık gördüler. “Halife” kavramıyla, peygamberin vekili sıfatını
kendilerine kutsallık kazandırmak için gasp ettiler. Nebiyullah'ın yerine geçen
kişi anlamına gelen “Halifelik” makamını
Ali kullanmaz, yerine “müminlerin
amiri” denmesini ister. Bekir ve Ömer’in
de buna benzer sıfatta davrandıkları söylenir. Osman’la saltanat halifeliği
Emeviler’e kadar sistemli biçimde ulaşır. Emeviler’le birlikte artarak
zalimleşir.
Sıffın savaşında Ümeyye oğullarından Muaviye’nin
adamları tarafından katledilen Ali saflarındaki Amer bin Yasir için Muaviya’nin
askerlerinden biri Ammer’in öldürüldüğünü duyunca ağlamaya başlar ve. “Mahvolduk, cehennemi boyladık. Ben Peygamber’in Ammar için ‘seni azmış bir eşkıya taifesi
öldürecektir’ dediğini dinlemiştim” der.
Bu sözleri duyan Muaviye şeytani zekâsıyla: “Onu biz öldürmedik, onu bu savaşa iten kimse
o öldürdü” der. Yani Ali’yi ima ederek
Ali’nin en yakın dostu Ammar’ı Ali’nin bu savaşa iterek öldürdüğünü söyler.
Muaviye’nin bu şeytani zekâsıyla ürettiği kurnazca
işlenmiş sözlerini duyan Ali: “Eğer
Ammar’ı ben öldürdümse, Hamza’yı da Peygamber öldürmüştür. Çünkü Hamza’yı Uhud
savaşına müşriklerle çarpışmaya gönderen Peygamber’dir” der.
Emevi Yezit alçak köpeği Ubeydullah bin Ziyad,
Kerbela katliamında çocuk yaşta sağ kalabilen Ali bin Hüseyin (Ali Asgar)
elleri boynundan iple bağlı halde zalim Yezidin uşak köpek komutanı iblis
Ziyad’ın karşısına çıkarılır. Ziyad: “Deden Ali’yi Allah katletti değil mi?” der. Ali Asgar. “Dedemi bilmem
ama kardeşim Ali Ekber’i Kerbela da sizin adamlarınız öldürdü” der. Bu sözler karşısında Ziyad kükrer kuduz
it gibi: “Hayır! Onu da Allah öldürdü” der. (Kaynak: İbn Sa’d,
et-Tabaakat 5/212)
Emevilerin İslam dinindeki dönüştürmeleri bitmez.
İbadet yerleri camilerin radikal dinciliğin dershanelerine dönüştürülmesi ve
dinde zayıflama, ibadet yerlerinin çoklaşmasıyla, ibadet yerlerinin dinci beyin
yıkama ocaklarına dönüştürülmesine kadar vardırılmasına neden olunmuştur. İşte
bu, Emevi despotizmin Muhammed-i mescitler yerine camileri birer siyasi dönüşüm merkezleri olarak inşa
ettiler; oralarda insanların beyinlerini yıkamak için ve camilerde siyasi
Emevicilik vaizlerini dinlemek, daha fazla zaman insanları camilerde tutabilmek
içinde pek çok uyduruk hadisler ürettiler. Bunlardan biri de: “Camilerde cemaatle kılınan namaz, tek başına
kılınan namazdan ‘yetmiş kat daha sevap’ yazıldığı yolundaki uyduruk hadistir.
Oysa Kur'an öyle demiyor. Evlerin secde gâh olarak
kullanılmasını önermektedir. İşte Kur'an Yunus 87. “Evlerinizi kıble yapın,
namazı orada yerine getirin” demektedir.
Bir başka Emevi dönüştürmesi olan cuma namazı
hutbesi. Başta gerçek İslam da hutbe en kısa, sıkıcı olmayan, cemaati
bezdirmeyen hutbeler Muhammed tarafından tavsiye edilmiştir. Birde en önemlisi,
Muhammed ve dört halife dönemleri hutbe cumadan sonra okunurken Muaviye, hutbeyi
Cuma namazından önceye almıştır. Çünkü 73 yıl Ali ve evlatlarına hutbelerde küfür
ettirilmiştir. Ve dahi Emevi melunlukların siyasi manevralarını dinlenmeden camileri halk boşaltıyordu. Bunun önüne geçmek için Cuma
hutbelerini Cuma namazından önceye almalarında amaç, insanların Emevi siyasi
hutbelerini dinlemek mecburiyetinde kalmaların içindi.
Hadisleri Kur'an’ın önüne geçiren Emevi melun
zihniyeti hala Sünni İslam Hanefi mezhebinden oldukların hiçbir kuşkuya yer
vermeden söyleyenler, "o mezhebin öncüsü" diye adlandırdıkları güzel insan olan İmam Azam Ebu Hanefi dahi bu Emevi zihniyetine
karşı geldiği için hayatıyla ödemişti.
Süfyaniler soyu Muaviye, hile ve desiseyle gasp
ettiği hilafet makamına veraset yoluyla melun oğlu Yezit’i getirtir. Ali ve
evlatlarını katleden bir melun olarak bunu melunluğunu kendine övünç kaynağı
yapar. Dahi Kur'an ve yolunun kaldıramayacağı ağır ve yüz kızartıcı suçlar
işler oturduğu Peygamber makamındayken. Bu imansız melun yezit, baldızıyla dahi
kendi kızıyla cinsel ilişkiye girecek kadar ahlak yoksunu ve binlerce insanı
katledecek kadar acımasız zalim biriydi.
Süfyaniler soyu Muaviye oğlu Yezit oğlu Veşid bin
Yezit, Kabe'nin damında şarap içmeye ant etmiş bir imansız, sarhoş ve pisliğiyle
abdestsiz namaz kıldıran bir alçaktı. Dahi, Kur'an’a kızgınlığını gidermek için
okla parçalar ve Allah ile alay ederek şiirler okurdu: “Ey Kur'an! Mahşer günü
Rabbi’nin huzuruna çıktığında ‘Velid beni parça parça etmişti’ dersin olur
mu?” der, Kur'an’la alay eder. (Kaynak: Diyarbekri, "Tarihu’l-Hamis" adlı yapıtta)
Emevi dinciliğinin, Arap ırkçılığının üstünlüğü
doğrultusunda işleyen cemaat ve tarikat dinciliği Muhammed’in esasları
değildir. Muhammed: “Din temsilcilerinin
sözlerini Allah kelamı gibi benimsemek, onları rab edinmek olur” demiştir. İşte siyasi dinciliğin Emevi
uzantısı Türkiye de işlerlik kazandırılmaktadır.
Radikal dinciye göre bu sözler bile halifelik makamından azledilmesine
yetmez. Dindara Emevinin yarattığı zulüm reva görülür. Dincinin sığınağı
öylesine çoktur ki, buna da bir sığınak olarak: “Efendim biz onun makamına
saygıda kusur etmeyiz; onun işlediği suçla makam ayrıdır” derler ama o kirletilmiş bir makam olduğunu
asla kabullenmezler İşte bir örnek. Son cumhurbaşkanı seçimlerinde görülen
geçmişin kaygılarının depreşmesi: “Biz dindar cumhurbaşkanı istiyoruz” diyenlerin geldiği nokta; ehliyetli,
liyakatli, bütünleştirici bir cumhurbaşkanı istiyoruz un önüne geçen radikal dincilik
hastalığının hortlatılması değil de ne? Bugün; Türkiye’de kendilerini
Müslümanlık kalite kontrolü yapma hakkına sahip olduklarını sanırlar. Tanrı-kul
ilişkilerinde kendilerini aracı sıfatta bir yerlere koyarlar.
Emevi hilafet sistemi, zalim devlet başkanlarına
karşı sabrı nasihatin yeterli olacağını savunur. Zalim devlet başkanlarına karşı
mücadeleyi hak görenler tamamen Emevi içtihatlarına karşı çıkanlardır. Bu tür
liderlerin öldürülmemesini savunan İmam Azam, bu tür devlet adamların öldürülmelerine
taraf olmaz, onlara karşı çıkışı ve makamdan uzaklaştırılması, zalim devlet
başkanlarına karşı ayaklanmayı savunur.
Buna en büyük örnek, Ehlibeyt ve dürüst
sahabe kanı döken Emevilerin Irak valisi zalim Haccac, Müslümanlara zulüm eden biriydi.
İşlerini kolaylaştırmak için Emevi uyduruğu şu sözlerine dayanılarak bu zalim
hiçbir şekilde yaptığı kötülüklerden dolayı ceza almaz: “Yöneticiler zalimde olsalar itaat
edilmelidir; onlar Allah’ın takdiridir” der...
Kurnazlıkla Peygamber evlatlarına kan kusturan, acı
ve ıstırap veren Süfyaniler soyu Emevi Muaviye için: “İslam’ın en büyük dahisi” diye övenler vardır. Ehlibeyt soyundan olan İmam Cafer Muaviye için: “Şeytaneti çok kuvvetli bir adamdır” der. Dincilik tıyneti ile Muaviye: “Biz ne yaptıysak Allah için, Allah rızası
için yapıyoruz” denen Allah adı
kullanılarak, Allah’ın emriymiş gibi aldatmaca kılıf kullanılan şeytanet yol.
Kur'an’ın içindeki anlattıkları yoldan gidenler ise İmam Cafer’in, İmam Azam’ın
da onayladığı rahmani yol.
Dahi; Süfyaniler soyu Muaviye ve İslam’a musallat
olmuş içtihatları...
Süfyaniler soyundan Emevi Devletini kuran
Muaviye’nin İslam’a tebelleş olmuş içtihatları sürmektedir...
Tarikat tasallutu İslam dünyası şirke batmış
gidiyor. İslam'da Allah’la kul arasında aracı yoktur. Lakin sakat içtihatlar İslam’ı bu hale
getirdi. “Hileyi-Şeriye” (Şeriata uydurma) Fatih Sultan Mehmet
döneminde dahi var olduğu bilinmekte. Satılıp geri alınma oyunları, hülle,
hilesi kadın alma verme olayları neden sorgulanmaz da ille de arada bir onur
kırıcı “mum söndü” olayı alçaklarda yaşayan insanların dilinden
düşmüyor?
Adına “ihlâs” dedikleri “mum söndü” iftirasını yapanların atalarındaki marifetleri görmeleri lazım önce.
Şeyhini karısıyla zina yaparken görse bile mürit; hayal gördüm, şeytan gözüme
perde çekti, şeyhimle arama girdi deyip, şeyhine ölümüne sadık kalarak şeytanı
suçlamak ve sorgusuz sualsiz şeyhine sadık kalarak canını, malını teslim eden,
şeyhinin eğilip çükünü öpen pek çok Sünni tarikat müritleri neden görmezden
gelinmektedir?
Sünni cemaatler ve tarikatlar siyasi teşekküller
olarak doğarlar. Tarikat şeyhlerinden feyiz alırlar, asıl olan Kur'an’dan feyiz
almazlar. Ondandır İslam dünyasının kahrı, içtihat kapısının M.S.1200 den
sonra kapanmasıyla başlar. O dönemde gayri Müslim arabaya binemez diye bir
kural vardı. Al sana gayri Müslim icadı; Müslümanların bindiği Arabialarla dolu ortalık. Haydi bakalım arabayı yapanı bindirmeyin bakalım.
Emevilerin kılıç zoruyla ele geçirdikleri topraklar |
Muhammed'in dışkısına "Gaita-i Şerife" derler daha da ileri giderek Peygamber'in dışkısına "mübarek" derler ve "bir tür pisliktir" diyenlere sinirlenirler, "Peygamberimizin dışkısı fahirdir, parfüm gİbi kokar" derler. Ve dahi, bitlenmeyi, kirlenmeyi, yırtık-pırtık dolaşmayı
"fazilet" sayan dinci cemaat ve tarikatçıların din anlayışı ile şeyhinin,
dışkısının, sidiğinin pis olmadığını ve kutsal sayan zihniyet, Peygamber’in de
bir insan olduğunu görmezden gelip üzerine pek çok uyduruk hadisler üretmişlerdir.
İslam âlemi sidiğin, dışkının parfüm gibi kokup
kokmadığıyla uğraşırken, dünya üzerinde bulunan 57 İslam ülkelerinin tamamının
gayri safi milli hâsılası bir tek İtalya’nınkine bile denk değil. O gelirleri
de yerden çıkan emeksiz petroldür. Emek ve zekâlarıyla ürettikleri hiç bir
icattın geliri değildir...
Emevi zihniyetine göre tertiplenmiş halifelik
zilletiyle tanışan Türkler
Türk halkının verimlilik dünyası 16. yüz yılda
tanıştığı halifelik denen dini siyaset kurumuyla tanışmasıyla zahmete dönüşür.
13. yüz yılda Anadolu çok değerli zatlar yetiştirip adlarını tarihe
yazdırmışlardır. Bu değerli zatların başında: Hacı Bektaş Veli, Yunus
Emre, Ahi Evren, Abdal Musa, Edibali, Hubiyar, Karaca Ahmet vs. var.
Halifelik zilletiyle tanışan Türklerde kökten
değişikliğe gidilerek, ülkenin çehresi, yaşam felsefesi, geleneksel kültürü
kökten değişikliğe uğratılır. Hayat ve oluş yanında saltanat dinciliği olan
Emevi yolunun temeli atılmış olur. Türk halkı arasında ilk yırtılma böylece
başlamış olur, yırtılma hala dikilebilmiş değil. Halifeliğin getirdiğiyle
götürdüklerini kıyaslarsak, götürdüğü değerler hoşgörülü yaşam biçiminin yerini
hoşnutsuzluğa dönüştürmesi.
Eski Marksist, yeni Müslüman Fransız vatandaşı Roger
Garaudy, ‘Yaşayan İslam’ adlı kitabında: “Gelenekçi Arap-Emevi-İslam’ı, Kur'an’ın ölümsüz, evrensel ilkelerini
insanlığa tanıtmamakla kalmamış, bu ilkeleri giderebilecek yolları tıkamak gibi
büyük bir ihanetin de faili olmuştur. İnsanlık arasına aşılmaz duvarlar örmüştür” der.
Ve dahi şöyle sürdürür Roger Garaudy: “7. yüz yıl Arabistan yaşamını 21. yüz yıl
insanına zorla kabul ettirmek, Kur'an’ın yanlış ve ürkütücü bir imajını verir.
Bu İslam’a karşı işlenen bir cinayettir” der. Bugünkü İslam’ın yapısı, omurgası Emevi dinciliğiyle dönüştürülmüş
sakat bir anlayıştır. Bu anlayış, Allah’ı kulun yaptığı, süslediği, iki yanına
diktiği uzun, ucu sivri minarelerle yapılı taş binalara “Allah’ın evi” diyerek Allah ile aldatmaya kalktılar. Açıkça
bu bize Kur'an Lukman suresi 33’de: "Aldatan sizi Allah ile aldatmasın” diye bir
ders verir. Yine Kur'an’da: "Lanet olsun o namaz kılanlara ki, namazlarında
gaflet içindedirler! Riyaya sapandır onlar. Ve onlar, kamu hakkının yerine
ulaşmasına engel olurlar” der (Maun
süresi 4- 7)
Roger Garaudy: “Sömürgelikten kurtulmalarına rağmen Müslüman
milletler niçin tarihin faili, yaratıcısı ve yapıcısı değil de, hala nesnesi
olarak kalmaktadırlar? Niçin onlar tarihi liderlik örneği vermiyorlar? Çünkü
daha tarihin ilk asırlarından itibaren, bu dinin şekli değiştirildi ve yaşayan
gelişmesi durduruldu... Kur'an ölülerin gözüyle okundu. Kur'an’ı ezeli
vahyinden hareketle, zamanlarının meselelerini çözümleme dehası göstermiş olan
insanların gözüyle değil...”
Dahi; “Her zaman demokrasi dersi veremeye hazır olan
Batılılar, petrol ve parayı görünce, el kesenlere yardım etmekten çekinmezler
ve terör yoluyla kendi Pazar monoteizmlerini kabul ettirme hususunda onlara
yardım için hazırdırlar. Amerikan yetkilerine ve onların Batılı derebeylerine
göre, iyi ve kötü Müslümanlar vardır. İyi Müslümanlar, onların siyasetlerine
hizmet edenler ve İMF’nin emirlerini kabul edenlerdir. Kötü Müslümanlar, bu
emirlere karşı gelenlerdir” der.
Selman Zebil 2012