Abdalleni Rum |
RUM ABDALLARI (Abdaliyyen-i Rum)
14. yüz yılda Babailerin
devamına “Rum Abdalları” denir. Giyim kuşamları ile 13. yüz yılında
Yesevi Kalenderileri, Haydari, Vafai dervişleri gibi yaşamaya devam ederler.
Yazılmayan, şayia edilmeyen, kimsenin yazmaya yanaşmadığı, tozlu raflarda kalıp
bilim çevreleri dışına çıkmayan Anadolu insanının yazılmayan sosyal tarihine
başka bir boyuttan bakmaktır yaptığımız.
Abdalan-ı Rum (Anadolu Abdalları), Ahmed Yesevi sufilik
geleneğinin temsilcileri olan dervişlerinin adıdır. 1240 yılındaki Babai İsyanına destek veren sofular, bu hareketin ve Osmanlı'nın kuruluşunun
öncülüdür. Babai isyanı denilen büyük halk hareketiyle sımsıkı bağlantılı popüler sûufilik olarak da tanımlanabilir. Daha sonra
16.
yüzyılda Balım Sultan tarafından düzenlenen Osmanlı İmparatorluğunun en
büyük popüler tarikatı olacak olan Bektaşiliğin ilk önderleri idi. Bunlar "Horasan Erenleri" olarak da anılmış, Osmanlının erken döneminde gazaya katılmışlardı.
1240 yılında Babailer
isyanında, Babailer Selçuklulara karşı yenilseler de Selçuklular dikiş
tutturamazlar. Buna neden olan Türkmen Babailerin Doğu ve Orta Anadolu’da baskı
gören küstürülmüş olmalarıdır ve de Anadolu’nun batı kesimlerine kaçmaları ile
Selçuklu Devletinin Türkmenlerden asker toplayamayışı. Buna göre 1243
Dardanakan savaşında Moğollara yenilmeleri ile akıbetleri belli olur.
O dönem Anadolu’nun Batı
bölgelerinde Aydınoğulları, Menteşoğulları, Karasi beyliği bulunmaktadır. Bu
Abdal Türkmen dervişler Batı Anadolu’da konuşlanmış bu Türkmen beyliklerine
taşınırlar, oralarda özgürce fikirlerini konuşarak yaşarlar. Osmanlı
Devleti’nin temeli yine bu bölgenin iç kesimlerinde Bitünya’da atılır.
Osmanlının ilk hükümdarları Osman (Ataman) ve Orhan Gaziler Rum Abdallarına çok itina
gösterirler, onlara imtiyazlar tanırlar, geniş araziler vakıf edilir. O
araziler üzerinde zaviyeler inşa edilir. Bu zaviyelerden biri Yenişehir’de
Postnişin Baba’ya aittir. Bugün hala ayaktadır. Geniş bilgi için bakınız Ömer Lütfi Barkan, “Kolonizatör Türk
Dervişler” yapıtına.
Bu zaviyelerde yetişenler ilk
Bektaşilerdir. Baba İlyas kültü yanına Hacı Bektaş Veli kültünü de katılarak
Balkanlara kadar yayılmış olarak, Balkanlar’da tekke ve zaviyeler kurarlar. Bu
Babai dervişler Anadolu’nun Türkleşip İslamlaşmasında derin rol alırlar ve dahi
Balkanların da İslamlaşmasında rol alırlar. 14. yüz yıl da Bektaşiliğin çehresi
teşekkül eder. Osmanlı toprakları üzerinde en kapsamlı en görkemli olarak
gelişen Bektaşilik, yine en büyük bir Türk halk tarikatının oluştuğu görülür.
Bu gelişime katkıları olanların başında “Rum Abdalları” olduğudur.
Abdal; Türkler arasında
tasavvufi bir sözcük olarak İslam’a tam manasıyla uyum sağlayamayan Kalenderi,
Haydari şeyhleri, dervişleri için 12. yüz yılda kullanılmaya başlar. Mevlana’da
13. yüz yılda Kalenderi ve Haydari şeyhleri için: “Cemalettin-i Savi ve Kutbettin Haydar gibi
şeyhlere bu addı kullanmıştır."
Evliya Çelebi’ye göre ilk
kurucusuna: “Fukara-yı Bektaşi’yan” dır der.
19. yüz yıl Osmanlı Tarihçisi
Esat Efendi: “Bektaşiler bütün ‘Abdal ve Baba’ lakaplı şeyhler tarafından
kurulan tekkelere el koymuşlardı” der.
Böylece Rum Abdalları
Bektaşiliğe sıkı bağlar oluştururlar. Dahi Hacı Bektaş Veli müritlerini
belirlemek için Velâyetnamesinde çok yerde “Abdal” terimini kullanır. Ahmet
Yesevi tarafından da Hacı Bektaş’a: “Var
seni Rum’a saldık. Sulucakarahöyük’ü sana yurt verdik, Rum Abdallarına seni baş
yaptık” dediği söylenir.
Bektaşi edebiyatı gelişiminde
Abdalların katkıları büyüktür. Abdal Musa’nın müridi olan Kaygusuz Abdal:
Beylerimiz avlan gülün üstüne
Ağlar gelir
Şahım Abdal Musa’ya
Urum Abdalları postun eğnine
Bağlar gelir Şahım Abdal
Musa’ya. der.
Ocak: "13. yüz yılda Anadolu’da
şekillenen Aleviliğin alt yapısı, göçebe ve yarı göçebe Türkmen çevrelerde
meydana gelir. Kam ozanlara benzeyen babalar medrese menşeli fakihlerin
öğrettiklerinden daha basit ve sade İslamiyet anlayışı yayarlar.” der. (A. Yaşar Ocak, “Babailer İsyanı,
Aleviliğin Tarihsel Alt Yapısı” Dergâh
Yayınları 3. basım 2000 adlı yapıtı)
Anlayabildikleri
anlaşılabilir bir dil anlatımıyla Türkmenlere aktarılan İslam’dan İslam’dı,
Müslümanlıktan Müslümanlıktı. Şehirleşmiş Türklerin İranlılaşmışlıkları, İran-i
kültürün etkisinde kalanlardan çok farklı olarak karakteristik yapılarına uyarlanmış
İslamlaştırılmış Şamanlar olarak Türkmenler Abdal, dede, baba unvanlarla
Horasan Erenleri, gaziler Haydariler, Kalenderiler, Yesevi dervişleri gibi
mensuplar, göçebe-köylü Türkmen halkı arasında iyi karşılananlar olurlar.
Bunların arasına karışan Hint menşelilerin de olduğu söylenir.
Hint menşeli insanlar "Abdallar" adıyla Anadolu'da!..
Bu Hint menşeiler Anadolu’da
sepetçi, kasnakçı, kalburcu, çalgıcı ve dahi dilencilik, deşiricilik sanatını
sürdüren koyu esmer tenli lakin Romenlerden ayrılan yanları olan, Anadolu’nun
pek çok yerinde varlıklarını küçük topluluklar halinde sürdürenlere
“Abdallar” denir olmuştur. Anadolu’nun
İslamlaşmasına ve Türkleşmesine damgasını vuran Türkmen abdallardan bu taifeyi
sosyolojik olarak ayrı tutmak gerekiyor. Bu taifenin yakına kadar konuştukları
Hint dillerinden “Urduca” denilen bir
dilleri vardı. Bu taifeler Anadolu’ya Hindistan taraflarından gelen gezginci,
başıboş zümreler Anadolu insanları karşısında saygınlığı olan Türkmen Abdalları
görünce, kendilerinin de Abdal olduklarını söylemişler toplumdan saygınlık
kazanmak için kullanılır.
Zamanla
Osmanlı Devleti içine yerleşen dönme, devşirme ve Türkmen kültüründen gelmeyen
din otoriteleri, ulema ve şeyhülislamlar, kişilerin sosyal yaşamlarına, aile
yaşam biçimine yön, kılık-kıyafetlerine şekil vererek, bireylerin özgürlüklerine
müdahale eder hale geldiler.
Selman ZEBİL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder