8 Mart 2012 Perşembe

TARİHİN ARKA TARAFINDA KALANLAR


TÜRKLER ARASINDA DIŞTAN GİREN DİNLER ve ETKİLERİ
Türkler bulundukları bölgelerde dıştan giren dinlerin etkisi altında olduğu görülmüştür. Orta Asya’da değişik yüz yıllar içinde Budist, Mazdek, Mani, Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam dinlerinin etkisi altında kalmıştır.


BUDİZİM;
Bir örnek verirsek, Yüçen Türkleri kuzey Hindistan bir imparatorluk kurarlar. Yüeçi hükümdarı Kanişka, siyasi bir gereklilik üzerine Budizm’i kabul eder ve Budizm’in yayılmasına destek sağlar. Budizm’in gelişmesi için dış devletlere heyetler gönderir. Dahi sikkeler üzerine de Buda’nın resmini koyacak kadar da dindarlıkta ileri giderler.


Hiouen-Tsang adlı Çin’li gezgin, M.S. 7. yüz yılda Kuzey Hindistan’ı ziyaretinde tanık olduğu olaylardan biri,  “Kanişka”  adının Budistler arasında en büyük veli gibi takdim edilir olduğunu yazar.


Yine başka bir Baktriyan’ı ziyaret eden Fa-Hiya adlı Çinli M.S. 402:  “Kanişka tarafından inşa edilmiş birçok dini müesseseler gördüğünü”  kaydetmiştir. Bir başka Budist tarihçi bilgin Sanang Seçen, Kanişka’dan şefkat ve atıfet kralı unvanı ile söz eder...


Dahi, Çin de büyük bir hükümdarlık kuran Topa Türklerinden Vei’ler döneminde Kuzey Çin’de ki Türkler arasında yayılır. Vei hükümdarlarının Budizm’e olan mecburiyetleri, sanat ilişkilerinde çok önemli sonuçlar verir. Türkler arasında bayındırlık, resim ve heykeltıraşlık anlayışı gelişir, Kuzey Çin’de muazzam dini mabetler meydana getirirler.


M.S. 6. yüz yılsonlarına doğru da Tukyu Kağanı Topa, Budistliği kabul eder; Orta Asya Türkleri arasında yayılmasını sağlar ve başkentinde büyük bir mabet (Kia-Lan) yaptırır. Bu mabet Orta Asya da yapılan ilk  “Sangharama”  olur. Her ne kadar Tukyu Kağanı Topa, tutucu Budist biri olmasına rağmen, kendisinden sonra bu din Tukyu’lar arasında yaşayamaz. Daha Sonraları Budizm’i Uygur Türkleri kabul ederler ve öteki Türkler arasında yayılmasını sağlamaya çabalarlar.


Gezginci Rübrük M.S. 1253, İli şehri kuzeyinde, Kayalık şehrinde (Türk-Moğol imparatorluğunun ilk dönemlerinde) Budist dininde Uygurlara rastladığını kaydeder.


ZERDÜŞT DİNİ;
Zarahustra (Zerdüşt) tarafından İran’da meydana gelmiş olan Mazda dini, Seyhan ve Ceyhan nehirleri çevresinde ve Baktriyan dolaylarında ki Türkler arasına sokulmuştur ama bu sahaları aşamamıştır. Arap istilaları zamanında Fergana, Buhara, Semerkant, Belh ve Harzem bölgelerinde de Ateşperestler bulunduğu bilinmektedir. 


MANİ DİNİ;
M.S.3. yüz yılın sonlarına doğru İran’da alana çıkmıştır. İlk kez 6. yüz yılda Türk illerine doğru yayılmaya başlamıştır. Birkaç dinin karışımı olan Mani dini, bir ara Uygurların resmi dini olur. Seyhan ve Ceyhun nehirleri dolaylarında da pek çok taraftar toplar.



8. Yüz yılda Uygur Kağanlığında bulunan Böğü Kağan (M.S. 762) Kuzey Çin’e yaptığı bir gezi sırasında, Soğut taraflarından buralara gelerek ticaretle uğraşarak ve aynı zamanda Mani mezhebi misyoneri olan Soğdakları alarak sarayına getirir. Bunlardan Mani dinin mahiyetini ve geçeklerini öğrenir ve Mani dinini kabul eder. Uygurların en zengin ve en mesut ve medeniyet itibariyle en yüksek dönemleri Mani dininin kabulünden sonra başlamış ve bu kutluluk yüz yıl sürmüştür.


HIRİSTİYAN DİNİ;
Hıristiyanlığın Türklerle ilk ilişkisi Nesturiler vasıtasıyla olmuştur. Aforozlanan İstanbul Patriği Nesturiyusun taraftarları Doğu Roma İmparatorluğu ülkesinden kaçarak İran Hükümdarına sığınırlar. Horasan’da bunlar ilk defa (Merv) bir metropolitlik inşa ederler.

Sonra da Semerkant piskoposluğunu kurarlar. Buradan da M.S. 5. yüz yıllarında Nesturi misyonerler Türk illerine yayılarak oldukça çok taraftar kazanırlar.


M.S. 762 tarihinde Orhun dolaylarında, Uygurlara ait bir Çince kitabede, Uygur Kağanı İdi Kut’un, Nesturiliği öğretmek için Çin’den Nesturi rahipler getirttiği belirtilmektedir. Selçukluların da, İslamiyet’i kabulünden önce Hıristiyan oldukları söylenmektedir.


YAHUDİ DİNİ;
Orta Asya Türkler arasına Hıristiyanlık Doğu Roma İmparatorluğundan kovulan Nesturiler tarafından sokulmuşsa, Yahudilikte benzer biçimde, Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu sınırları dışına çıkarılan Yahudiler, Hazarlara iltica ederek sığınırlar. Sonra Yahudiler, orada da dinlerini geliştirilmesine çalışırlar. Dahi Hazar Kağanına, Hazarlılara Musa dinini kabul ettirmeye çalışırlar ve başarılıda olurlar. Şu günümüzde Türk dilli Yahudi Hazarlar ve Kırım sınırları içinde bulunan ve Karaim denilen Musevi Türkler bu koldandır.


İSLAM DİNİ;
Halife Ömer zamanında İslam ordularının doğuya yönelişi ve Kaddisiye savaşları, İran-Sasanileri ile Arapların Nihavent meydan çarpışmalarında, İranlıların Araplar karşısında direnişlerinin kırılması sonucu, bütün İran toprakları Arap istilası altına girmesiyle İslam dininde İran topraklarında gelişmesini sağlamıştır. İran Hükümdarı Yezdicürd’e, Araplar karşısında Belh önlerindeki mücadelesi sonuçsuz kalır; başarı Arapların olur. Böylece Horasan’da İranlıların elinden çıkar, Arap yönetimine girer. İşte tam hal böyle olunca, Arap orduları Ceyhun boylarına; Türk sınırlarına dayanmış olurlar.


Tam bu sırada M.S. 6 yüz yıl ortaları, doğu-batı olarak ikiye ayrılmış olan Tukyular devri; Orta Asya Türklüğü istenmeyen sonuçlar içinde çırpınıyordu. Sint havzası küçük-küçük beyliklere bölünmüştü. Bunların başında Soğut, Buhara, Tohoristan, Esruşne, Şaş, Keş, Fergana, Heytal, Çanbülistan, Komet, Vahan, Odiyana küçük beylikleri idi. Bu beylikler kendi aralarında bir birlik sağlayamadılar; İşgalci Araplara karşı bir direnç sergileyecek durumda değillerdi. O nedenle Ceyhan ve Seyhan nehirlerini aşmada ve Sint dolayları Arap yayılmacılara karşı açık demektir...


Zalimlik ve zulmet, Halife Ömer’den sonra Araplar arasında var olan husumet, Muhammed’in en büyük düşmanı Ebu Süfyan oğlu Muaviye’nin İslam halifeliğine hile, desise ve zor kullanarak geçmesiyle, Emevi hanedanlığının eline İslam’ın en yüksek halifelik makamı geçmiş olur.


Arapların, Halife Ömer’den sonra iç çekişmeleri yüzünden Arapların doğuya yürümeleri bir müddet durdurulur. M.S. 681 yılında bu fırsatı değerlendiren Eski Tukyu hanedanı prenslerinden Kutlu Kağan, yeniden Türkleri toparlar ve Türk devletini gönence boğar.


Ne zaman Emevi Halifelerinden Abdülmelik’in menşur zalim Haççaç’ı, 698’de Horasan valiliğine atar. O zaman Moğolistan’dan Seyhan boylarına kadar uzanan alanlarda Kutlu Kağan sülalesi yönetiminde bulunuyordu.


Horasan valisi zalim Haççaç, Türk illerini istilaya memur atadığı, yine zalim Kuteybe’yi bu bölgeye (M.S 705) gönderir. Kuteybe’nin Horasan valiliği zamanındaki Araplar Türk illerine doğru ilerlemeye başlarlar.


Türkler, istilacı, çapulcu, yağmacı Araplara karşı direnç göstermişlerdir. Böylece çapulcu Arap ordularına karşı Türkler, yıllarca vicdani, siyasi ve kültürel özgürlüklerini korudular. Emevilerin kan emici kumandanları Türkistan da seller gibi Türk kan akıttılar; on binlerce ocaklar söndürdüler. Öyle olduğu halde, Araplar İslam dinini bir türlü bu bölgelere sokamadılar...


Kuteybe, her geçtiği Türk yurtlarını, Türk kanıyla bulayan bir acımasız zalimdi. Ceyhun nehri ile Buhara şehri arasında ticaret ve zengin servetli ünlü Baykent kentini yağma ettikten sonra, her ne varsa yakıp yıktırır. Daha sonra da, Talkan, Toharistan, Fergana, Buhara ve Semerkand gibi Türk kentlerini yağmalayarak harabeye çevirir. Bu kentlerin içinde yaşayan Türk halkından, genç-yaşlı, çoluk-çocuk katlettirir, genç kadın ve kızları da cariye olarak Şam saraylarına gönderttir.


Ve dahi kültür katliamı da yaparak, Türklerin ibadethanelerinde bulunan çok kıymetli altın ve gümüşten yapılmış heykelleri, şamdanları eritilip sikke yapılmak üzere Şam saraylarına yıllarca deve yükleriyle taşınır; Türkün el emeği, göz nuru eserleri tarihten böylece silinir gider.


13 yıl boyunca doymadan Türk kanı dökerek Emevilere şan ve şöhret kazandıran zalim, nankör Kuteybe, Arap halifesi Süleyman, Kuteybe’nin Türklerin çok değerli altın, gümüş yağmalanmasından fazla kuvvetlenmesine ve bu kuvvetini kendine karşı  “kötüye kullanır”  kuşkusuyla Kuteybe’yi, kardeşlerini ve bütün ailesiyle birlikte M.S. 717 yılında öldürtür.


Yerine geçen yeni Arap genel valisi Yezit bin Muhallep’te selefinin yolunu takip ederek, Türk illerinde yağmalama, katletme niyetlerinden İslam dinini bölgeye yaymanın önüne geçer. Bu kişide,  Halife Yezit bin Abdülmelik’in emriyle bütün hanedanı ve çevresiyle birlikte Kuteybe’nin akıbeti gibi imha edilerek ortadan kaldırılır...


Bu durumdan yararlanan Türk Bilge Kağan ve kardeşi Kül-Tegin ile birlikte İrtiş nehrini geçerek, Arapların tehdit ve zulmünden biraz olsun uzak kalarak Maveraünnehir (Amu Derya, Sırı Derya, diğer adları, Ceyhan ve Seyhan nehirleri)  ötesinde Türkleri toparlar. Lakin bu devlette (M.S.745) iç karışıklıklar yüzünden yıkılınca, tekrar Arapların istila tehdidiyle karşı karşıya gelirler. Bu da Orta Asya Türklüğü için pek feci olur. Bundan vazife çıkaran Çinliler, doğudan batıya doğru, Araplar da batıdan doğuya doğru ilerlemeye başlarlar. Bu iki kıskaç arasında sıkışır kalırlar Türkler. 


Kuteybe’nin Türk ülkelerinde yaptığı zalimlikleri anlatan ve Türk tarihine ışık tutan belge niteliğinde olan,  “Vezir Tonyukuk ve Bilge Kağan yazıtları”  Kuteybe’nin Türk illerinde; Türklere yaptığı kötülüklerden dolayı M.S. 632’de Bengi Taşlara yazılır.


Türk illerindeki Arap yağmacılığı öylesine çekici hale gelmişti ki, yağma yapmak için Türk öldürmek, şehirleri harabeye çevirmek zevk verir hal almıştı. Çünkü talan ve yağmalama olayı öyle korkunç boyutlara ulaşmıştı ki, Türk illerindeki yağmadan zengin olan Araplar, Türklerin Müslüman olmalarını asla istemediler; asla Türk illerinde İslam dinin yayılması değildi amaçları. Türk illerini yağma ve kıtaldi. Her şeye rağmen, Arapların Türkleri Müslümanlaştırma diye bir amaçları olmasa da, Türkler, Arap yağmacılarından kurtulmak için kendiliğinden İslamlaştılar. 


Arap ordularının insafsız muameleleri Türk halkını Araplardan ve temsil ettikleri dinden uzaklaştırıyordu. Dahi Araplar; bazı Müslüman olmuş Türklere bile eziyet etmekten ve ezmekten çekinmiyorlar; zevk alıyorlardı. Bu halleri gören Türk halkı, İslam’a uzak kalıp bir türlü Müslümanlığa ısınamıyordu, İslam gibi görünüp, eski dinlerini İslam dini altında örtüleyerek sürdürmeyi yeğliyorlardı.


Türkler, ne zaman Araplardan uzak, kendi ırkdaşları hükümranlığı ellerine alınca, kitleler halinde Müslümanlığı kabul etmeye başladıkları olur. Böylece İslam, Orta Asya Türkleri arasına Arap zulmüyle değil de ırkdaşlarıyla sokulur. Halife Ömer zamanında Kafkaslar ve kuzey Türklerine giremeyen Müslümanlık, yine kendi ırkdaşları olan, Kafkas ve Hazarlara sığınan Müslüman Harzem Türkleriyle girer. Çok kısa zamanda İslam, Volga nehri kıyılarına kadar uzanır, Kumanlar ve Bulgar Türkleri de Müslümanlaşırlar.


Demem o ki; İslam dini Türkler arasına kendi ırkdaşları Samaniler, Ceyhun nehrinin öte tarafında (Maveraünnehir) bir İslam devleti kurmalarıyla olur. Orta Asya’nın Çok geniş sahalarına dağılmış bulunan Türk budunları olan Karluklar, Türkeşler, Oğuzlar İslam’a öyle ısınırlar. Sonuç olara M.S. 9. yüz yılda çok büyük bir kısım Türkler İslamlaşmış olarak tarih sahnesine çıkarlar. 


İslamlaşmadan Onların din anlayışında resim yapmak dinen günah sayılmazdı. İslam olmakla birlikte: “Yaratıcının yaratılmış resmi tasvir edilemeyeceği”  gereği Onlar taşlara ilk zamanlar süsleme sanatında hayvan ve insan figürleri yapmalarını engellemez. Ama İslamlaşan onların resim sanatında bir gerileme görünür; zamanla sertleşen din ile resim yapma eğilimi kırılır; yerini ebru sanatı gibi soyut sanatla ilgilemeler ve arabesk yazıyla (hat) bezemeler alır ta ki cumhuriyet dönemine kadar.   


Hiç yorum yok:

BÜYÜK İSRAİL PLANI ve KÜRESEL GÜÇ OYUNLARI KIYAMETİN HAYALİ BİR REÇETESİ Bu makale Internationalist 360 tarafından yayımlandı. Espen B. Øyul...