ARAPÇADAN KERAMET ARAYANLAR
Arapça dili bilmek, din
bilgini, dini bilmek anlamına gelmez. Eğer öyle olsaydı, dili Arapça olan her
Arap bir din bilgini ve dine hâkim olurdu. Hala ülkemizde, görüşleri kıt,
olaylara, içinde yaşadığı dünyadaki gelişmelere bakışları çok farklı, Arapça
dil bilmeyi marifet sayıp önemsemek isteyenler var. Birden fazla dil bilmek iyi
bir şeydir. Elbette Arapça bir dil olarak öğrenmek fazlalıktır kişiye. Arapça
bilmek, Arapçadan keramet beklemek başka amaçlılıktır.
Kaşkarlı Mahmut, “Seyhan ve Ceyhan nehirleri arasında İslamlar
içinde Türkler, ezici çoğunluktadır. Türkler İslam’dan sonra İranlı halklar
içinde erimişlerdir.” der.
Ümmet: Aynı inancı paylaşan kimselerden oluşur. Soy
ise aynı kandan gelen; aynı kültürü paylaşan, aynı dili konuşan, sınırları
belirlenmiş aynı devlet içinde yaşayanların kıvançta ve elemde ortak paydada,
ortak birlikteliğin, ortak topraklar üzerindeki adıdır.
Kişilerde soy bilinci güçlü
oldukça ümmet bağı zayıflar...
Din, uluslara kendi değişmez
kurallarını vurgulamak ister. Soy ise kendi damgasını ülkenin taşına toprağına
vurmak ister...
Türkler, kendi İslam’dan
önceki köklü uygarlığını İslam içinde eritirken, İran, Hint gibi köklü
uygarlıklar İslam’a kendi uygarlıklarını da katarak yaşam biçimi haline
getirmişlerdir.
Dahası; Türkler İslam’ı kendi
özgün yerinden öğrenmemiştir. Türkler İslam’ı daha çok Farslardan
öğrenmişlerdir. Buna kanıt olarak örnek verirsek, İran Zerdüşt dininden kalma
dinsel sözcükler İslam’ın içine katarak kullanılmıştır. Bu sözcüklerden
bazıları Kurandaki özgün adı “vudu” Farsçadan
“Ab-dest” Ab-su, dest-el anlamına “el suyu”
olmaktadır.
Dahi; Kur-an’da ki özgün
adı “Salât” olan yine eski İran Zerdüşt
dininden “ibadet” etmek anlamı “Namaz” oluverir. Yine Kur-an’da “Savum”
olan sözcük, İran dilinden dilimize
“Oruç” olarak geçmiştir.
Daha ilerletirsek, Selçuklu
Sultanları ve Osmanlı Sultanları dillerini Türkçeden Farsçaya kaydırdıkları bir
yana, İran mitolojisinde, İran destanlarından biri olan ve 9. Yüz yıldan sonra
hızlıca İslamlaşarak Araplaşan İranlılara, İran milletçiliği aşılamak amacını
güden Firdevs’in bin yüz yıl önce yazdığı “Şah Name” adlı destanî yapıtındaki
kahramanların adlarını kendilerine yakıştırmışlardır.
İlginçtir; bu adı geçen
kahramanların kahramanlıkları neye dayanıyor bilen var mı? Söyleyeyim:
Keykubat, Kayhüsrev, Keykavus, Hürmüz, Hürrem, Zal, Rüstem Turanî kavimlerle
yaptıkları ve Turanîlerden kopardıkları başlara göre
derecelendirilmişlerdir.
Örneğin, Beyinlerimizde iz
bırakan “Zal Oğlu Rüstem” kimdir bilen
var mı? İranlı bir destan kahramanıdır. Türklerinde destan kahramanları vardır,
siz hiç duydunuz mu bu Türk destanlarında adı geçen kahramanların adlarını
koyan? Yok. Osmanlı’da bir tek “Orhan”
(Şehrin Kağanı) anlamına gelen
adla karşılaşırız. Ama babası Ertuğrul Gaziden geriye baktığımızdaki adlar hep
öz Türkçedir.
İran, İslam altında İran
kültürünün izlerinin yatığının farkındayız. Türkiye’de de eski Türk kültürünün
Anadolu Alevi-Müslümanların İslam’ı altında korunduğuna şahidiz. O zaman kim
daha iyi Türk, Kim İran-Arap’tan yana bakmak lazım! Demem şu ki; Ne iştir ki; İran kendinden
yana, İslamcı Türkler de İran’dan yana...
Söylenildiği gibi Arapça öyle
bir bilim dili falan değildir: “Arap’ın
kişiliğine uygun özellikler taşıyan halk toplulukların Arapça ses ezgisinin
tonunu ayarlayan bir tür söylev dilidir”
der İlhan Arsel “Arap Milliyetçiliği ve Türkler” adlı yapıtında.
Halk kitlerini coşturan,
zihinleri, kişileri büyüleyen, çok farklı ses tonlarıyla aynı şeylerin izahını
farklı yorumlayan bir yapısı var Arapçanın. Arapça içindeki birçok bilimsel
sözcüklerin kökeni Yunancadan geçmiş, Arap aksanıyla konuşulan sözcüklerdir...
Sonra Arapçayı geliştirip
bilim dili durumuna sokmaya çalışanlar Araplar da değillerdir. İslam’a geçen
Arap olmayan milletlerin büyük düşün adamlarıdır. Ebu Nasır Farabi bunlardan
birisi, aslen Türk’tür. Aynı Farabi
şehir doğumlu Farabi’nin hemşerisidir.
Ebu Nasır Farabi’nin yazdığı
sözlük “Lügat-ı Cevheri” adlı yapıtı ile Araplara şöyle hitap eder
yazdığı Arapça lügatini uzatarak:
“dilinizi bir yabancıdan öğreniniz”
der.
Emevi İslam’ı ve Emeviler
İslam’ın resmi dili olarak kabul etmelerinden sonra Suriye, Irak ve Afrika,
Berberi halklarının dillerini, dahi dünyada en gizemli harikalar yaratan Mısır
uygarlığının dili Arapça kazanında kaynatarak eritip Araplaştırdılar.
Geçmişte Arapçanın etkisinde
kalıp Arapça yazan tarihteki Türk bilim adamları şöyle: Farabi, El Burini,
İbni Sina, Ebu Nasır Farabi, gibi Türk bilginler yapıtlarını Arapça yazdıklarından
dolayı dünya bilim çevrelerinde “Arap
bilim adamları” olarak
anılmaktadırlar.
Bunların içlerinden Kaşkarlı
Mahmur Türk dilinin gelişmesinde öncülük eder Türk dili onunla zenginleşir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder