12 Mart 2012 Pazartesi

ARAPÇADAN KERAMET ARAYANLAR


ARAPÇADAN KERAMET ARAYANLAR
Arapça dili bilmek, din bilgini, dini bilmek anlamına gelmez. Eğer öyle olsaydı, dili Arapça olan her Arap bir din bilgini ve dine hâkim olurdu. Hala ülkemizde, görüşleri kıt, olaylara, içinde yaşadığı dünyadaki gelişmelere bakışları çok farklı, Arapça dil bilmeyi marifet sayıp önemsemek isteyenler var. Birden fazla dil bilmek iyi bir şeydir. Elbette Arapça bir dil olarak öğrenmek fazlalıktır kişiye. Arapça bilmek, Arapçadan keramet beklemek başka amaçlılıktır.


Kaşkarlı Mahmut,  “Seyhan ve Ceyhan nehirleri arasında İslamlar içinde Türkler, ezici çoğunluktadır. Türkler İslam’dan sonra İranlı halklar içinde erimişlerdir.”  der.


Ümmet:  Aynı inancı paylaşan kimselerden oluşur. Soy ise aynı kandan gelen; aynı kültürü paylaşan, aynı dili konuşan, sınırları belirlenmiş aynı devlet içinde yaşayanların kıvançta ve elemde ortak paydada, ortak birlikteliğin, ortak topraklar üzerindeki adıdır.


Kişilerde soy bilinci güçlü oldukça ümmet bağı zayıflar...
Din, uluslara kendi değişmez kurallarını vurgulamak ister. Soy ise kendi damgasını ülkenin taşına toprağına vurmak ister...


Türkler, kendi İslam’dan önceki köklü uygarlığını İslam içinde eritirken, İran, Hint gibi köklü uygarlıklar İslam’a kendi uygarlıklarını da katarak yaşam biçimi haline getirmişlerdir.


Dahası; Türkler İslam’ı kendi özgün yerinden öğrenmemiştir. Türkler İslam’ı daha çok Farslardan öğrenmişlerdir. Buna kanıt olarak örnek verirsek, İran Zerdüşt dininden kalma dinsel sözcükler İslam’ın içine katarak kullanılmıştır. Bu sözcüklerden bazıları Kurandaki özgün adı  “vudu”  Farsçadan  “Ab-dest”  Ab-su, dest-el anlamına  “el suyu”  olmaktadır.


Dahi; Kur-an’da ki özgün adı  “Salât” olan yine eski İran Zerdüşt dininden  “ibadet” etmek anlamı  “Namaz” oluverir.  Yine Kur-an’da   “Savum”  olan sözcük, İran dilinden dilimize  “Oruç”  olarak geçmiştir.


Daha ilerletirsek, Selçuklu Sultanları ve Osmanlı Sultanları dillerini Türkçeden Farsçaya kaydırdıkları bir yana, İran mitolojisinde, İran destanlarından biri olan ve 9. Yüz yıldan sonra hızlıca İslamlaşarak Araplaşan İranlılara, İran milletçiliği aşılamak amacını güden Firdevs’in bin yüz yıl önce yazdığı “Şah Name” adlı destanî yapıtındaki kahramanların adlarını kendilerine yakıştırmışlardır.


İlginçtir; bu adı geçen kahramanların kahramanlıkları neye dayanıyor bilen var mı? Söyleyeyim: Keykubat, Kayhüsrev, Keykavus, Hürmüz, Hürrem, Zal, Rüstem Turanî kavimlerle yaptıkları ve Turanîlerden kopardıkları başlara göre derecelendirilmişlerdir. 


Örneğin, Beyinlerimizde iz bırakan “Zal Oğlu Rüstem”  kimdir bilen var mı? İranlı bir destan kahramanıdır. Türklerinde destan kahramanları vardır, siz hiç duydunuz mu bu Türk destanlarında adı geçen kahramanların adlarını koyan? Yok. Osmanlı’da bir tek “Orhan”  (Şehrin Kağanı)  anlamına gelen adla karşılaşırız. Ama babası Ertuğrul Gaziden geriye baktığımızdaki adlar hep öz Türkçedir.


İran, İslam altında İran kültürünün izlerinin yatığının farkındayız. Türkiye’de de eski Türk kültürünün Anadolu Alevi-Müslümanların İslam’ı altında korunduğuna şahidiz. O zaman kim daha iyi Türk, Kim İran-Arap’tan yana bakmak lazım!  Demem şu ki; Ne iştir ki; İran kendinden yana, İslamcı Türkler de İran’dan yana...


Söylenildiği gibi Arapça öyle bir bilim dili falan değildir:  “Arap’ın kişiliğine uygun özellikler taşıyan halk toplulukların Arapça ses ezgisinin tonunu ayarlayan bir tür söylev dilidir”  der İlhan Arsel   “Arap Milliyetçiliği ve Türkler”  adlı yapıtında.


Halk kitlerini coşturan, zihinleri, kişileri büyüleyen, çok farklı ses tonlarıyla aynı şeylerin izahını farklı yorumlayan bir yapısı var Arapçanın. Arapça içindeki birçok bilimsel sözcüklerin kökeni Yunancadan geçmiş, Arap aksanıyla konuşulan sözcüklerdir...


Sonra Arapçayı geliştirip bilim dili durumuna sokmaya çalışanlar Araplar da değillerdir. İslam’a geçen Arap olmayan milletlerin büyük düşün adamlarıdır. Ebu Nasır Farabi bunlardan birisi, aslen Türk’tür.  Aynı Farabi şehir doğumlu Farabi’nin hemşerisidir.


Ebu Nasır Farabi’nin yazdığı sözlük  “Lügat-ı Cevheri”  adlı yapıtı ile Araplara şöyle hitap eder yazdığı Arapça lügatini uzatarak:  “dilinizi bir yabancıdan öğreniniz”  der.


Emevi İslam’ı ve Emeviler İslam’ın resmi dili olarak kabul etmelerinden sonra Suriye, Irak ve Afrika, Berberi halklarının dillerini, dahi dünyada en gizemli harikalar yaratan Mısır uygarlığının dili Arapça kazanında kaynatarak eritip Araplaştırdılar.


Geçmişte Arapçanın etkisinde kalıp Arapça yazan tarihteki Türk bilim adamları şöyle: Farabi, El Burini, İbni Sina, Ebu Nasır Farabi, gibi Türk bilginler yapıtlarını Arapça yazdıklarından dolayı dünya bilim çevrelerinde  “Arap bilim adamları”  olarak anılmaktadırlar.


Bunların içlerinden Kaşkarlı Mahmur Türk dilinin gelişmesinde öncülük  eder Türk dili onunla zenginleşir.  


Hiç yorum yok:

TURANCI-TÜRKÇÜ-SOSYALİST ETHEM NEJAT (1881-1921)

ETHEM NEJAT (1887-1921) Annesinin adı Cavide, babasının adı Hasan'dır. Anne tarafından dedesi Ahmet Cavit Paşa, Çerkes İttihat ve Teavün...